25 Aralık 2009 Cuma

ikinci devre ne olabilir sorusunun geçen seneki karşılığı

Bir sene evveli gene bu zamanlar bank Asya birinci lig 17. Hafta puan cetvelinde durum; Sakarya dokuz puanla son sırada, Giresunspor on altı puan, K.Erciyesspor on yedi puan toplayarak düşme hattını oluşturmuş. Hemen üzerinde sıra ile Karabük onsekiz puan, Malatya, Adana ve Samsun yirmişer puanla sıralanıyorlar, on birinci sırada g.antep belediye yirmi bir puanda ve bir sıra üzerinde ise Güngören yirmi iki puanla onuncu sırada,
Türk futbolu gerçektende çok enteresan bu tablonun lig bitiminde enteresan bir şekilde ters yüz olmasının birçok değişken ile yakından ilişkisi var, mesela ekonomi, siyaset, tribün gibi, ama bunlar ile birlikte irdelemektense rakamlara odaklanmak gerekiyor.
2008–2009 sezonu sona erdiğinde herkesin o dönem umudunu kestiği Sakarya ligde kalma şansını son haftaya kadar taşıyor ve dramatik bir şekilde on altıncı sırada ligi tamamlayarak küme düşüyordu, ikinci devre aldıkları dokuz galibiyet ve üç beraberlik ile topladıkları otuz puana rağmen,
Düşen ikinci takım ligi on yedinci sırada bitiren Güngören Belediye spor’du. İlk devre yedi galibiyet ve bir beraberlik ile yirmi iki puan toplamış ve onuncu sırada kendine yer bulmuştu. Playoff grubu ile arasında sadece altı puan bir fark vardı, ne yazık ki ligin ikinci devresi sadece üç galibiyet ve beş beraberlik ile topladıkları on dört puan onların bu lige tutunmasına yeterli olmadı,
Ligden düşen bir diğer takım ise ligi on sekizinci sırada tamamlayan Malatya spor olmuştu. Ligin ikinci devresinde sadece dokuz puan toplayabildiler.
Gene aynı sezondan başka bir örnek ise ligi dördüncü sırada tamamlayan Kasımpaşa mesela; İlk devreyi lider tamamladığında on galibiyet ve beş beraberlikleri ve otuz beş puanları vardı. İkinci devre sadece beş galibiyet ve beş beraberlik ile yirmi puan toplayabildiler, yine de playoff mücadelesinde Bolu, Karşıyaka ve Altay gibi güçlü rakipleri geçerek süper lige çıkan son takım oldular,
Bir diğeri ise Karabük’ün devreyi on altı sırada tamamlamasına rağmen ikinci devre sadece iki mağlubiyet alarak ligi yedinci sırada tamamlamasıydı, ikinci devre otuz puan toplamışlardı.
Asıl dikkat çekici olan böylesi bir alt üst oluşun daha önceki sezonlar da pek de yaşanmamış olması aslında yani devreyi son üçte tamamlayan takımların en az ikisi mutlaka sezon sonu küme düşmüş, ta ki geçen sezona kadar…
Bu durumda ikinci devredeki iyi bir performans sergilememiz, sürpriz olmayacak çünkü bunu geçen sezon bir çok takım gerçekleştirdi, tabii kötü performanslar da var fakat biz bu durumu aklımızdan bile geçirmiyoruz.

24 Aralık 2009 Perşembe

YÖNETİMİN ÇABASI

Genel kurulumuzun yapıldığı 12 ARALIK 2009 tarihinden bu güne 13 gün geçti, başka bir deyiş ile dokuz iş günü,
Federasyonun kulübümüze transfer yasağı getirmesine neden olan 63 dosya ve yaklaşık 13.000.000 TL olan borç bu kadar kısıtlı bir zaman içerisinde borçlular ile bire bir görüşülmesi ve tümünün ikna edilmesi gibi zor bir süreç aşıldı.
Başkanımız “ transfer izni bizim namusumuzdur” açıklaması ile bu ahvali oturttuğu platformda, ne kadar gerçekçi bir tespit yaptığını, bu sıkı çalışması ile tüm spor kamuoyuna ispat etmiş oldu.
13 gün içerisinde, her gün ortalama 5 kişi ile görüşülmüş olmalı, bu borcun 2.000.000 TL’lik kısmından alacaklılar vazgeçirilmiş. Toplam ödenecek miktar 4.750.000 TL ki bu para, başkanın 13–14–15 OCAK 2010 tarihli şahsi çekleri ile alacaklılara teslim edilmiş durumda, ötelenen borç 6.750.000 TL yaklaşık toplam borcun yarısı, çekler nakde çevrilince borcun ötelenmesi için alınan muvafakat nameler geçerlilik kazanacak.
Bu iş bitiricilik ayakta alkışlanacak bir girişim,
Benim içimde yinede bir korku var ki "federasyonun son anda bir pürüz çıkarabileceği", hoş bu sistem alacaklıların federasyondan dosyalarını çekmesi ile federasyona olan borcun ortadan kalkmasına dayanıyor.
Yaşanılanlardan sonra bir miktar kaygı duyuyor olmak da herhalde makul karşılanabilir.
Yeni transferlerin toplu imza töreninin yapılacağı güne kadar gönlümü ferah tutacağım artık,

16 Aralık 2009 Çarşamba

Ç.Rizespor incelemesi (naçizane)

Ç.RİZE SPOR BANKASYA BİRİNCİ LİG MÜSABAKALARI

HACETTEPE SPOR 0–0 ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 24 Ağustos 2009
ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 2–1 BOLUSPOR 30 Ağustos 2009
ADANASPOR A.Ş. 3–4 ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 7 Eylül 2009
ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 2–2 SAMSUNSPOR 13 Eylül 2009
GİRESUNSPOR 1–2 ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 20 Eylül 2009
ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 1–1 ALTAY 26 Eylül 2009
G.ANTEP B.Ş. BLD. SPOR 3–0 ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 4 Ekim 2009
ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 2–0 KAYSERİ ERCİYESSPOR 12 Ekim 2009
DARDANELSPOR A.Ş. 0–1 ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 18 Ekim 2009
ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 2–1 KONYASPOR 25 Ekim 2009
_____________________________________________________
KARTALSPOR 2–0 ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 1 Kasım 2009
ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 0–2 ORDUSPOR 8 Kasım 2009
D.Ç. KARABÜKSPOR 3–0 ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 23 Kasım 2009
ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 0–2 KARŞIYAKA 29 Kasım 2009 (t.d. değ.) ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 4–0 MERSİN İDMAN YURDU 6 Aralık 2009
BUCASPOR 6–1 ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. 13 Aralık 2009

Ligin ilk on haftası tamamlandığında Ç. Rizespor’un ligdeki yeri altı galibiyet üç beraberlik ve bir mağlubiyet ile ve sadece iki gol averajıyla ikincilikti, daha sonra bankasya birinci lig’de oynadığı altı resmi müsabakada tek galibiyetini mersin i.y.’a karşı aldı, diğer beş müsabakadan ise mağlubiyetle ayrılan taraf oldu,

Konyaspor teknik direktörü Hüsnü Özkara ilk yenilgisini aldığı 10.hafta’daki Ç.Rize maçından sonra “10 haftalık dönem içerisinde gördüğüm en kötü futbolu oynayan takıma yenildik, bu mağlubiyetin mazereti olamaz” dedi.

Bu tespit belki de seri mağlubiyetlerin ilk işaretiydi, Rize daha sonra Kartal, Ordu, Karabük, Karşıyaka müsabakalarında kalesinde toplam 9 gol gördü. (Son altı hafta istatistiği ise, attığı gol 5; yediği gol 15)

Karşıyaka maçının ardından teknik direktör istifası yaşandı. Yeni hocası Mehmet Şansal yönetiminde Mersin i.y. maçına çıktı ve 4 farklı bir galibiyet aldı. Bu maçta iki golü bulunan Rizesporlu Ribeiro’da Altay maçının ardından 8 hafta sonra gol atma başarısı gösterdi.

Ayrıca Mersin i.y. hocası Serhat Güller bu maç için “bireysel hatalardan dolayı kaybettiğimiz bir müsabaka dedi” ve maçtan bir gün sonra beş oyuncusunu kadro dışı bıraktı.

Son olarak;
Rizespor için çok enteresan bir istatistik var, son altı hafta da yedikleri 15 golün sadece 3 tanesini ilk devrelerde yedi. Kartal maçı dk.12, buca maçı dk.31 ve dk.42; erken gol yemeyen bir takım ama ikinci devrede dağılıyorlar, bu da takımın kondisyon veya mental olarak müsabakalara iyi hazırlanmadığını gösteriyor.

14 Aralık 2009 Pazartesi

Tam mı büyük, yarım mı?

Her şey tam, desek dahi;
Bu genç kadro ile ilk devreyi çıkartma durumunda kaldık, ama bu hafta ilk onbirimiz bile tam değildi, genç kadro bile yarımdı işte,
“Hamza”sız(86) bir kadroda nasıl bir oyun taktiği uygulanabilirdi, “Emirhan”da(21) yok, defansın göbeğinden “Bilal”de(6) sakatlık sebebiyle idman dahi yapmamış, hatta Karşıyaka maçının formsuzu “Mehmet”te(11) yedek;
Cihat hoca, bu durum içerisinde büyük bir kumar oynayarak çift forvetle başladı, bildiğin dört dört iki, Hamza(86) kadroda olsa hoca bu kadroyu asla düşünmezdi herhalde, (Bu nedenle ilk devre rakibin üstün oyununu gördük. Rakip biraz daha derli toplu oynayabilse gol ya da goller bulabilirdi.)
Cihat hoca bu maçı iyi etüt etmiş olmalı ki elinde tuttuğu sağlam kozu dk.55 de, herkesin bu maç berabere bitecek dediği anda oynadı. Ahmet(24) ile Anıl(23) değişikliği müsabakanın seyrini değiştirdi, ağır zeminde orta sahadan kalabalık çıkmak için bir ön libero şarttı, Miy’in hocası Serhat Güller bu hamleyi beraberliği hazmetme çabası olarak düşünmüş olmalı ki dikkate bile almadı.
Benim sezon başından beri sevdiğim üçgende bu değişiklik ile tekrar kurulmuş oldu,
“Onur(18)-Yunus(55)-Anıl(23)”
Miy kenar yönetiminin gözünün açılması penaltı pozisyonu sonrasına denk geldi, en azından bir puanı kurtarmak için dk.81, dk.82 ve dk.85 de üç değişiklik yaptı, hem on kişi kalıp hem de gol aramak için risk aldılar, ama vakit yoktu…
Kenardan maçı okuyamıyor diye zaman zaman eleştirilen hocamızın için bu maç, gerçektende bu işi bildiğinin en güzel örneğidir, Cihat hocayı da ayrıca tebrik etmek gerekir.
Son olarak,
Spontane gelişen pozisyonda bir karıştan golü yapamasa da, penaltı pozisyonunda erken şut denemeyip devam ederek rakibi on kişi bırakan penaltının sahibine teşekkürü bir borç bilirim; o 41 numaralı formayı taşımayı ölene kadar ediyor… SERDAR(41) SEN BİZİM HERŞEYİMİZSİN…

8 Aralık 2009 Salı

öyle bir zamanda gel ki (mesela 14 şubat)

foto: Necdet Aydemir

öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
ellerimde koparmaya çalıştığım zincirlerden kalma yara izleri
yeni yeni iyileşmeye yüz tutmuş olsun.
gözlerimde öyle bir karanlık olsun ki, gören kör oldum sansın.
yanaklarım kurumuş olsun göz yaşlarımdan, dudaklarımsa çatlak çatlak.

öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
belki bin tane aşktan geçmiş olayım ve hiçbiri olmasın gözümde.
hiçbiri tamamlayamamış olsun cümlelerimi,
hiçbiri bağlayamamış olsun geceyi sabaha.
hiçbirinin gülüşünün her anı senin kadar aklıma işlenmemiş olsun.
hiçbirinin hayali en güzel haliyle barınamamış olsun beynimde.
hiçbirinin izi kalmamış olsun bedenimde.

öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
sessizce ağladığım anları kimse çığlık çığlığa hıçkırıklara dönüştürememiş olsun.
ellerim kimsenin üzerinde eriyip gitmemiş olsun, gezinse bile.
dudaklarım senin adını söylerkenki gibi kıvrılmamış olsun hiç bi ad'a yeterince.
yerine koymaya çalıştığım her beden yok olup gitmiş olsun kumlar aktıkça tane tane.
unuttuğumu sandığım, vazgeçtiğimi sandığım,
sevmediğimi sandığım öyle bir zamanda gel ki
yerçekimine karşı koysun damarlarımda beni yaşatan her zerre.
öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın…


Orhan Veli Kanık

KÖRFEZ İÇİN SABIRLA BEKLE.




7 Aralık 2009 Pazartesi

belediye destekler {mi}?

Sn. başkanımızın aradığı bir çıkış yoluydu aslında, büyük bir töhmet altında kalacağını düşünüyordu, para vermişti velâkin hesabını soramadığını bu paranın nasıl buhar olduğunu bilmediğini söylemeye çalışıyordu işte,

-"bana artık kocaelispordan bahsetmeyin" derken;

Oysaki kulübe aktardığı para ile lale ekebilir ya da bir köprü daha dikebilirdi,
Neyse ki bize desteği kesti, şimdi gönlü rahattır umarım,
Ama aşağıdaki tabloyu görünce ben huzursuzlandım şimdi, hadi bize destek vermiyorsun başkanım peki bu bayan basketbol takımının hali nicedir, bize aktaramadığınız kaynakla bari yabancıları kadroda tutsaydınız.
“Bayan basketbol takımının onurlu mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum sadece,”

Birinci hafta: Mersin Büyükşehir Belediyesi: 78 - Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kağıtspor: 58
İkinci hafta: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kağıtspor: 62 Ceyhan Belediye: 82
Üçüncü hafta: İstanbul Üniversitesi: 63 – Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kağıtspor: 44
Dördüncü hafta: Galatasaray: 88 – Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kağıtspor: 61
Beşinci hafta: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kağıtspor: 52 – Fenerbahçe: 80
Altıncı hafta: Panküp Kayseri Şekerspor: 71 – Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kağıtspor: 44
Yedinci hafta: Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kağıtspor: 53 – Tarsus Belediyesi: 82

Yedinci hafta itibarı ile galibiyetsiz sonuncu sıradalar,
Tamamı yerli bir kadro ile mücadele ediyorlar, bu durumunda enteresan bir hikâyesi var aslında;

Hatırlamayanlar için çeşitli kaynaklar:

http://www.ozgurkocaeli.com.tr/news.php?id=31613
http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=25928&rid=155
http://www.magazinsel.com/Magazin/10864/BRITTANY-JACKSON-BU-POZLAR-YUZUNDEN-TAKIMDAN-ATILDI
http://en.wikipedia.org/wiki/Brittany_Jackson

23 Kasım 2009 Pazartesi

Futbolda büyüklük nedir? Ne olabilir? (*)

Büyükler ve diğerleri diye ayrıştırılan bir ortamda tabii ki gerçekçi bir yaklaşım da bulunmak mümkün olmayacaktır, yine de elimden geleni yapacağım.
Bu dayatma ulusal basınımızca pompalanmaya devam ettiği müddetçe futbolumuzun gelişimi diye bir olgudan da bahsetmek mümkün olmayacak;
Büyüklük için tek ön şart var o da; yandaşlarınca değil, rakiplerin tarafından büyük olduğunun kabul görmesidir ki bu durumda futbolun doğasına aykırıdır.

2 haftadır izinliydim,
Ne bir gazete okudum, ne internette sörf yaptım, evde takıldım oğlumla (2 yaşında ya da 27 aylık diyebiliriz.) beraber maç izleyebildiğim ender insanlardan birisi, her gole seviniyor. Sıkılmadan 90 dakika yanımda oturuyor. Arada kafasına göre tezahürat falan yapıyor, oh mis, (tam küçük fanatik pozlarında)
Nereden öğrendiğini bilmediğim bir takıntısı var sadece; nerede yeşil zeminde koşturan adamların olduğu bir görüntü görse “besitas” (Beşiktaş)diyor. (bu duruma fm2010 un 3d formatı da dahil)
Nasıl öğrenmiş olabilir, diye düşünürken kartalcell reklamından kaptığını fark ettim, bunu da izlediğimiz wolfsburg maçıyla da pekiştirmiş olmalı ki, şampiyonlar liginin fragman müziğini duyduğunda bile aynı tepkiyi veriyor sabi.
İşte dedim, büyüklük olsa olsa budur, ne para, ne kupa, ne de tribün kültürü; iki yaşındaki bir çocuğun zihninde “hangi araçla olduğunu fark ettirmeden” yer elde edebilmektir büyüklük.

Bunun için ne gerekir peki kurumsal bir yapı tabii ki, gündemde kalmak, tv de yer edinmek, akılda kalıcı, vurgusu sağlam olan reklamlar bile yeterli, {yoksa borcunun büyük bir kısmını başkanına yapmış olan bir klüp için Türkiye dışında bir ülke de “büyük” denilmez herhalde.}

Şunu da eklemek istiyorum ki infiale neden olmamak için, tabii ki bir taraftar kaybetmiyoruz, o daha duyduğunu söylüyor, gerçekleri görecek yaşta değil,

(*);Kocaelisporumuzun iki ayda bir yapılması olağan olan olağanüstü genel kurullarından birine doğru akmakta iken zaman bu konu ile yazılan birçok yazı okudum sabahtan bu yana, ama bu konuya da giresim yok hiç;

5 Kasım 2009 Perşembe

Dayanağın Değişimi

noreply@blogger.com (ali rıza) tarafından “alan daraltma” bloguna gönderilen yazıya(*) ithafen;

Kendi başına ayakta duramayan bazı güçler vardır, illaki bir dayanağa bir payanda’ya ihtiyaç duyar,
Bu dayanağın gün gelip de yaptığı işten feragat etmesi veya ayrılmak istediği durumlarda ya yerine bu görevi üstlenecek yeni bir materyal bulunur ya da bu güç yok olmak üzere parçalanmaya başlar,
Çarşı grubunun biz artık tribünden çekiliyoruz ağzı ile başlayan bir sürecin artık bu raddeye gelerek bir sonu hazırlıyor olması durumu gibi, ki bu senaryonun bir benzerini Sn. Süleyman Seba’ya bile uyguladılar vakti zamanında,
Gelelim bize; başkan yardımcısının istifası ile topal kalan ve tribüncülerin bir kısmı tarafından bu günümüzde bile bir yönetim adayımız var mantığı ile destek bulan Kocaelispor yönetimi için de sonun başlangıcına geliniyor. Bu hafta hiç de hoşuma gitmeyen “Yönetim istifa” sloganın artık maratonda vücut bulacağına olan inancım hat safhada,
Türk futbolu için asıl tartışılması gereken konu ise şu galiba;
Tribünün böylesi bir gücü olmalı mı?

Dayanaklar mı, yoksa güçler mi egemen futbolda, bunu yakında yaşayarak öğreneceğiz,

(*) ilgi yazı için link
http://alandaraltma.blogspot.com/2009/11/degisimin-dayanag.html

28 Ekim 2009 Çarşamba

26 Ekim 2009 Pazartesi

Rakibi bozmak;

Yapmamız gereken buydu aslında “Rakibi bozmak” eldeki malzemede belli, oynatmamaya dayalı bir rakibi nasıl ekarte edebilirdik peki, şimdi tribünde arkamda oturan adamın dediği gibi her topu göbekten dikine oynayarak mı? Yoksa kanattan sıfıra inerek mi?
Dardanel’in gerçekten de inanılmaz bir defansif kurgusu vardı. Çift libero gibi oynayan iki uzunu ve önünde dört ön libero, bu altı oyuncu orta sahayı nadiren geçtiler maç boyunca hatta maçın 2-0 olmasına rağmen doksanıncı dakikadaki kornere bile üç oyuncu iştirak etti, bir takım gol yemek istemiyorsa gerçektende işiniz zor,
Peki, biz göbekten dikine oynamak şansını yakaladık mı? Hayır.
Kendi yarı sahasına çok iyi kapanan rakip neredeyse şut şansı bile tanımadı. Ama biz inadına bizim sol kanadımızdan sağ tarafa doğru derinlemesine çapraz toplar attık ve bu bütün ortalar rakibin 71 formalı İsmail isimli oyuncusunda son buldu,
Aslında kanat oyuncularımız biraz daha çizgiye yakın ve adam eksiltme düşüncesinde olabilseler, sıfırdan içeriye yerden ortalar yapabilseler, sonuca da ulaşabilirdik ki bunu Gökhan(91) da, Uğur(66) da yapabilecek kapasitedeler, ikinci devre başında Gökhan(91) sol bek gibi, uğur da çift liberonun arasında forvet gibi oynamaya çalışınca bu şanslarımızı da kaybettik, yedekten oyuna girip oyuna değer katabilen bir kadromuzda olmayınca işler iyice sarpa sardı.
Bu arada yan toptan gol yeme problemini de çözemedik, belli ki bir müddet daha da bu golleri yiyeceğiz,
Takımın tutuk olmasının bir nedeni de üç haftadır maçtan önce ödeneceği iddia edilen primlerin ödenmemesi de olabilir.
Takımın müsabaka süresince alternatif bir oyun kurgusu olmaması da ya da yanlış oyuncu seçimi de (Mesela bu hafta Ahmet(24) ile başlamak resmen kumardı.) şimdi bunları tartışmanın sırası değil çünkü kaybettik ve sadece kazananlar daima haklıdır,
Cihat hocayı beşinci hafta da çok defansif oynuyoruz diye eleştiren yönetimimiz umarım defansif oyunla nasıl maç kazanıldığını bu maçta görmüşlerdir,
Bazı oyuncularımızın bariz hatası olsa da bu maçı kaybetmemizin ana nedeni olarak rakibi bozamamamızı görüyorum ben, bununda sorumlusu kenar yönetimdir, belli ki rakibe çalışılmamış, ama rakibine çalışmış olan Dardanelspor’un hocasının maç sonu açıklaması ile bu yazıyı sonlandırıyorum;
Dardanelspor Teknik Direktörü Mustafa Meteertem, Bank Asya 1. Lig de Dardanelspor'dan sonra en genç kadro ile karşılaştıklarını belirterek, şöyle devam etti:''Herkese göre bu maç kolay olsa da bize göre öyle değildi. Genç oyuncuların her maçta üzerine bir şeyler koyduklarını düşünerek, maça çok önem verdik. Bir anlık konsantrasyon bozukluğu, düşüncesizce yapılan hareket mağlup olmamıza sebebiyet verebilirdi. Kazanmamız gereken bir müsabakaydı. Kocaelispor çok genç bir kadro ile mücadele ediyor. Belki zoraki genç bir kadro ile mücadele ediyor, biz ligde isteyerek genç kadro ile mücadele ediyoruz. Bizden daha tecrübeli bir takımla maç oynadık. 2-0 yendiğimiz için mutluyuz. Kocaelispor'u tebrik ediyorum.''

22 Ekim 2009 Perşembe

Forvetsel açmaz (?)

Serdar(41) yok, peki kim var?

Yunus İlgen(55), Gökhan Meral(91), Ahmet Kutluer(24) bu üç isimde geçen sezon oynadıkları liglerde forvet mevkiinde zaman zaman görev almışlar,
Ahmet(24) sezon başından beri cihat hocanın gözdeleri arasında değil bu nedenle pek şanslı da değil kaptanın yerini doldurmak için,
Gökhan(91) ise şuan oynadığı sol kanat mevkiinde çok istekli ve yerinde bir tercih olduğunu ilk onbirde başladığı Antep ve Erciyes maçlarında gösterdi. Bu oyuncuyu forvete sürüp yerini Erciyes maçında dinlendirdiği Mehmet(11) ile başlaması da bir varyasyon olarak denenebilir.
Bu üç isimden geriye Yunus(55) kaldı, son dört lig maçında orta sahada görev veriyor hocamız, aslında bu pozisyonda Bilal(6)’in stopere çekilmesinin ardından göreve başladığını hatırlamakta da yarar var, savunmamıza Harun(33)’un geri dönmesi ile savunma hattı Harun(33), Emirhan(21), Cem Sinan(5), Burak(2) ya da Ensar(25) dörtlüsü ile kurulabilir. Bilal(6) tekrar orta sahadaki görev yerine dönmesi ile Yunus(55) forvete kaydırılabilir. Böylece savunma ve orta saha kurgumuzu bozmadan güzel bir ilk onbir kurmuşta oluruz.
Mehmet Öztonga(11), Uğur Daşdemir(66) ya da Hamza Mutlu(86) da birer alternatif olarak değerlendirilebilir, ama hocamızın bu tercihleri kullanacağını tahmin etmiyorum,

Yani baştaki sorunun cevabı Yunus İlgen(55) olmalı,

20 Ekim 2009 Salı

DÜĞÜN VE CENAZE

Hacettepe, Bolu ve Adana maçlarındaki seri beraberlikler ve öncesindeki buca mağlubiyetini, bu maçlardaki futbol anlayışımızı göz önüne getirdim, maçın hemen ardından…
Mücadele üst noktadaydı, ama acı değildi puan kayıpları, “olsun” dedik hep bir ağızdan bu gençlerin yüreği de büyük dedik, kramp acısı ile yerde kıvranırlarken, “seviyoruz ulan” dedik…
Hiçbir puan kaybı bu kadar acı değildi, bu takımdan kazanabilecek bir oyunu asla sahada göremeyeceğini düşünenler vardı; hala varsa bu maç onlara kapak olsun önce,
Antep’e ilk devre atamadıklarımız ve bu maçta kaçırdıklarımızı üst üste koysak averajı düzeltmiştik, en kötüsü de bu işte, kaçan gollere üzülmek…
Deplasmandan bir puanla dönmek güzeldi aslında;
Zaten kafa dumanlı benim açımdan kriz nedeniyle işleri bozulmuş bir işletmede, maaşımı geçte olsa alarak yaşamaya gayret ediyorum ve en fazla deplasmandan gelen puana seviniyorum bu hafta, sabah işe gitmek için yola çıktığımda gazete almak için yolumu dahi çevirmedim. “puanın tadı kalsın biraz daha damağımda” Doğru servise, ama bir gazete geçti elime {habertürk spor eki} ve bir küçük haber,
Sırpların Fifa’daki ilk dosyası, jestrovic’in 260bin Euro’luk alacağının 30 gün içerisinde ödenmesi şartı ile federasyonumuza gönderilmiş, ardından dusan ve tutoric’in toplam 680bin Euro’luk alacakları ile ilgili dosya da gelecekmiş,
Ya arkadaş benim bu beraberliğe sevinmeye çok ihtiyacım vardı dedim,
Ey gidi Serhan başkan gittin ama eserlerinle anıyoruz seni hala..

14 Ekim 2009 Çarşamba

Bedava (?)

Kullanıldığı yer itibarı ile “beleş” anlamına da gelebilen bu kelimenin gerçekliği bu akşamki milli maçta tokat gibi çarpıyor suratımıza, “federasyon yetkilileri ve valilik koordinatörlüğünde milli maç maraton ve kale arka biletleri Bursaspor tribün gruplarına bilabedel verilmiştir” {kaynak: ntvspor} bizde hala tartışalım beleş bileti.
Yurdumuzun bir gerçeği olarak “beleş” bileti kabullenmek vakti gelmiştir artık…
Bu hafta İsmetpaşa da bilet kapısındaki polisin ve stad girişindeki özel güvenliğin tavrını bu durum karşısında gerçektende anlamsız buluyorum, milli maçta bile böyle bir uygulamaya gidiliyor ama lig maçlarında yasak…


konunun tam olarak kavranması için ev ödevi olarak aşağıdaki iki resimdeki farkları bulunuz

12 Ekim 2009 Pazartesi

Ineffaceable

Aslında başlığa “dayanılmaz acı” yazacaktım ama Serdar(41) 2.golü atınca vazgeçtim, 10.dk.’da kaçırdığı golden sonra öndeki koltuğu yumruklarken kendime geldim, sağ el başparmağım şişti, harbiden dayanılmaz bir acı, :)
Ama sonra yerel gazetelerde geçen hafta bizi silme planları yapıldığına dair yazılar geçişti gözümün önünden, bende “SİLİNEMEZ” dedim, (bizim yerel yöneticiler türkçe anlamaz diye de ingilizce yazdım.)
Son yazımda yaptığım kadro tahminimin tam olarak tutmamış olmasına rağmen Mehmet(11)’in sol beke monte edilmesi önünde de Gökhan(91)’ın oynaması takımın sol kanat organizasyonlarını pozitif yönde çok değiştirmiş, özellikle üçüncü goldeki asist ve gol vuruşu on numaraydı, ayrıca maç boyunca istekli oyunu ile parmak ısırtan Gökhan(91) ilk golünde asistini yapmıştı,
Her ne kadar maç sonunda rakibin hocası karşılaşmanın beşinci dakikasındaki verilmeyen penaltılarının maçın dönüm noktası olduğunu söylese de, bence 1.dk. üst direğimizden dönen top maçın dönüm noktası idi, maçın bitiş düdüğü ise atamadıkları penaltı da çalmıştı zaten(dakika 56) tamda önümüzde oldu pozisyon ama hakemin kaleciye faul yapılan pozisyondan nasıl bir penaltı ürettiğini çözemedim.
Ayrıca ilk defa bu kadar hakemle oynayan ve rakibe çirkeflik yapan bir takım gördüm ismet paşada, her topsuz pozisyonda bir itişme-tartışma vardı, hala nasıl Cem Sinan(5)’ın forması yırtılmadı şaşırıyorum doğrusu. Rakibin 99 forma numaralı oyuncusu Ertan herhalde formayı çok beğenmiş olmalı ki bırakmadı maç boyu, birde 34 numaralı Gökhan Solak vardı ki evlere şenlik, bildiğin varyete(*) sanatçısı, her pozisyonda çakallık peşindeydi,
İlk devre kaçanlar gol olsa 7–2 gibi acayip bir skor çıkardı ortaya, rakibimizin açık oynayan takımlara karşı aldığı 2 galibiyetinin olması, hiçte şaşırtmadı beni çünkü bu anlayış ile ilk altıdaki her takımı yeneceklerdir, fakat kapalı oynayan ve hızlı çıkan rakiplere karşı hiç şansları yok,
Çok enteresan bir detayı da yazmadan geçemeyeceğim, geçen haftaki Altay maçında ilk 25 dk. gördüğümüz iki kırmızı karta rağmen hiç sarı kart görmedik, ama bu hafta rakibimiz 9 sarı kart gördü buna rağmen kırmızı kart maç bitiminde (o da hakeme itirazdan) geldi, her halde bu hafta hakem sarı kartlarda seçici davrandı, üst üste gelmesin diye,
Umarım bu üst düzey oyun haftaya da devam eder ve böylece bu galibiyetin üzerine de cila atılmış olur,
Söylemeden edemeyeceğim bir konu da var ki anonsu yapan araç, paşanınmış(!) hangi paşa dendiğini duyar gibiyim, cevap vereyim hemen “köprülü ibo paşa”

(*) varyete; Fr. variété // a.(varye'te) 1. Şarkı, dans, hokkabazlık, temsil gibi aralarında ilişki bulunmayan farklı oyunlardan oluşan gösteri. (kaynak: TDK büyük türkçe sözlük)

9 Ekim 2009 Cuma

KOCAELİSPOR muhtemel onbiri,



Emirhan (21)ve Harun(33)'un kart cezası nedeni ile sezon başından beri çok iyi maçlar çıkartan defans kurgumuzda büyük bir revizyon olacak,
Geçen hafta dinlendirilen Burak(2) bu hafta tekrar onbirde başlayacaktır, cezalıların yerine ise stopere orta sahada görev yapan Bilal(6)’in geçmesi, defansın solun da ise Altay maçında sonradan oyuna giren ve mücadeleci oyunu ile beğenilen Ensar(25) ile başlanması kuvvetle muhtemel görülüyor,

Belki de Mehmet(11) defansın soluna monte edilse daha iyi bir performans sergileyebilir, zaten ileri de (zaten takımın ofansif zaafları bu kadar hat safhada iken) oynayacak oyuncu sıkıntısı olan kadromuzda bu değişikliğin düşünüleceğine ihtimal vermiyorum,

Cihat hoca ise artık Mehmet(11) ve Uğur(66)’u daha fazla öne çıkarmalı ve orta sahanın ortasını da Cem Sinan(5) ile geriden desteklemeli, sezon başından beri sadece mücadele gücünü gördüğümüz gençlerin artık ofansif dinamiklerini da hayata geçirmeli,

Atak oynayan takımlara karşı gol bulmakta sıkıntı çekmeyen rakibimiz g.antep belediye’sinin geçen hafta ligin iddialı takımlarından ç.rize karşısında aldığı 3-0’lık net skorun rahatlığı ile gelecek olması, belki bir avantaj da olabilir, (iki galibiyeti olan rakibimizin diğer galibiyeti ise evinde Karşıyaka’dan aldığı 2-0’lık skor)

Bu hafta kazanamayabiliriz ama gol ya da goller bulacağımıza ve gençlerin terlerinin son damlasına mücadele edeceklerine olan inancım tam,

5 Ekim 2009 Pazartesi

genç futbolcular tedirgin (!)

Takım karışık, genç futbolcular tedirgin;
Maçtan önce Muammer Çelik abinin serdar ile takımın kamp yaptığı otelde özel görüşme yaptıklarını ima etti, başkan yaman, ardından ekledi.


Takım etki altında kalmasın diye bizim başka otele geçmemize rağmen;

Oyuncuların bir kısmı da idmana çıkmadı ardından, (Hoca moralsiz oldukları için izin verdim dedi, Yönetime karşı korudu gençleri takdir ettim.)

Maçta 6dk. 25dk. İki kırmızı;

12dk. Penaltıdan gol,

Dokuz kişi kalan takımının 65dk mücadelesi, (taraftarımız içinden maçtaki bu olayları oyuncularımızın komplosu olarak nitelendirenler bile var.(!) bu kafayı anlamam mümkün değil.)

Peki, hakemin maçın son bölümlerinde söylediği talihsiz cümle nasıl yorumlanır, kanım dondu duyunca, vallahi bir art niyet aramıyorum. bir faul pozisyonunun ardından "hocam etki altında kalıyorsun" diye itiraz eden Altaylı Burak’a "iki adam attım daha ne yapayım" diye verdiği cevap, bu konuşmaları Cem Sinan’ın maç ardından verdiği röportaj sayesinde öğrendik. (Hakemin maçtan sonra özür dileme kafası var bir de, işte bunu da hiç anlayabilmiş değilim.)

Bu durum Türk hakemliğinin seviyesinin (özellikle futbol kültürü adına) en güzel örneği değilmidir,

Neden dünya kupasına hakem gönderemiyoruz? Sorusunun dahi cevabını buralarda aramak lazım,

Bu hafta defansif kurgumuzdan iki adam eksik olacak ki bunlardan biri sezon başından beri mücadeleci oyunu ile türk futbolunun yıllardır aradığı sol bek olmaya aday Harun(33), diğeri de defansın göbeğinden Emirhan(21),

Yönetiminde suyu Muammer Çelik abinin çalışma başlattı iddiaları ile ısınmaya başladı,

Daha zor bir maç olacak rakibimiz G.Antep Belediye Ç.Rize’yi devirdi bu hafta, moralli olacaklar, biz ise eksik ve iç hesaplaşma mağduru bir takımız sorunlarımız bir hafta da çözülecek gibi de değil,

1 Ekim 2009 Perşembe

profesyonel futbol ve ara transfer rüyası

MADDE 3 - PROFESYONEL FUTBOLCULAR
Bir kulüple yazılı sözleşme yapmış olan ve kendisine futbol faaliyetleri kapsamında yaptığı harcamalardan daha fazla miktarda ödeme yapılan futbolcudur.
(TFF PROFESYONEL FUTBOLCULARIN STATÜSÜ ve TRANSFERLERİ TALİMATI / HAZİRAN 2009)

Başlamadan önce profesyonel futbolcunun tanımını aldım TFF’ nin sitesinden kısa ve öz bir tanım ile başlamak istedim, bu tanımı iyi özümsemiş olmak gerekiyor profesyonel olmak için,
Yani her profesyonel yapıda olduğu gibi futbolun da profesyonelliği kar etmek amacıyla oluşturulmuş bir yapıdır ki bunu yargılamak bana düşmez,
Günümüz koşullarında “profesyonellik” ve “amatörlük” arasındaki tek fark ise “ödemenin” yapılış şekli gibi görünmektedir.
Demek ki amatör olsun profesyonel olsun, günümüzün futbolunda her şeyin başı maddi kazanımdır.
Her problemde futbolculardan duyduğumuz klişe “bizde ailemizi buradan kazandıklarımızla geçindiriyoruz” cümle aslında haklımıdır. (!)
Peki, şuan kadromuzda bulunan 26 oyuncunun 23’ü gerçektende, futbolun bu profesyonel tarafını teğet geçerek mücadele ettiklerini kabul etmek gerekir. Bu durumda verilen mücadelede kesinlikle bir özveri ve aidiyet temeli vardır bunu kimse inkâr edemez.(kalan üç oyuncuyu da diğerlerine göre daha profesyonel oldukları gerekçesi ile ayrı tutuyorum Serdar(41), Cem Sinan(2), Hamza(86))
Ara transfer dönemi başlangıcı liglerin devre arasına yani ocak ayı içerisine tekabül ediyor. İlk devre sonuçlandığında böyle kötü bir mali yapı ve ligdeki olası kötü pozisyonumuzu göz önüne aldığımızda, bu camiaya aidiyet duygusu olmayan, özveri ile sezonu tamamlayacağı meçhul, 5 ay boyunca ciddi bir müsabakada forma giymemiş bir yedek(!) kadrodan, nasıl bir mücadele bekleyeceğiz.
Aşağıda listelediğim bu yedek(!) kadronun içinden kaç kişi bu mücadelede yer almak ister?
Ahmet Şahin; yaş 31, 12 yıldır profesyonel futbolcu, 5 farklı kulüpte futbol oynadı, 2 sezon KOCAELİSPOR da (2001–2003) futbol oynadı,
Emrehan Ceylan; yaş 29, 12 yıldır profesyonel futbolcu, 15 farklı kulüpte futbol oynadı, KOCAELİSPOR da daha önce oynamadı,
İsmail Konuk; yaş 21, 3 yıldır profesyonel futbolcu, 3 farklı kulüpte futbol oynadı, KOCAELİSPOR da daha önce oynamadı,
Bülent Uzun; yaş 19, 2 yıldır profesyonel futbolcu, 2 farklı kulüpte futbol oynadı, KOCAELİSPOR da daha önce oynamadı,
Şamil Ünal; yaş 23, 5 yıldır profesyonel futbolcu, 8 farklı kulüpte futbol oynadı, KOCAELİSPOR da daha önce oynamadı,
Uğur Yasan; yaş 30, 11 yıldır profesyonel futbolcu, 6 farklı kulüpte futbol oynadı, 6 sezon KOCAELİSPOR da (2002–2008) futbol oynadı,
Tevfik Altındağ; yaş 21, 2 yıldır profesyonel futbolcu, 2 farklı kulüpte futbol oynadı, KOCAELİSPOR da daha önce oynamadı,
Emrah Kol; yaş 23, 3 yıldır profesyonel futbolcu, 4 farklı kulüpte futbol oynadı, KOCAELİSPOR da daha önce oynamadı,
Ali Bayraktar; yaş 24, 5 yıldır profesyonel futbolcu, 5 farklı kulüpte futbol oynadı, KOCAELİSPOR da daha önce oynamadı,
M.Ali Kurtuluş; yaş 35, 11 yıldır profesyonel futbolcu, 5 farklı kulüpte futbol oynadı, KOCAELİSPOR da daha önce oynamadı,
Maxwell Ofuyah; yaş 19
İçinde bulunduğumuz şartların bize işaret ettiği yöne bakarsak şayet, bu genç kadronun değiştirilebilmesi için ilk şart yönetimin federasyona olan yaklaşık 8 milyonluk borcu kapatmasıdır. Yukarıda anlatılan durum ise işin ikinci ayağı olacak, şayet bu oyuncular ayrılırlar ise borç bir miktar daha artacak tabii ki,
Şu an sahada ter akıtan kadromuzun ne kadar güç bir işe kalkıştığını şimdi çoğu insan net olarak algılayamıyor kanaatindeyim, bu amatör ruhun derinliğini önce devre arasında hissedeceğiz, ama gerçek manada sezonun son düdüğü çaldığında göreceğiz.

28 Eylül 2009 Pazartesi

İstemek…

Maçın başındaki kurgu, oyun taktiği ve sahaya yayılışımız gerçektende çok iyiydi, geçen haftalardan ziyade maçı kendi sahamızda değil orta saha ve rakip ceza alanının önünde tutmayı başarıyorduk, bu da bir zihniyet değişimini gösteriyor, ilk yirmi beş dakika içerisinde forvet mevkiinde Hamza(86), Serdar(41),Mehmet(11); orta sahayı da Uğur(66), Yunus(55), Onur(18) ile üçlemiş ve defansın sağ ve solunu sezon başından beri savunan Harun(33) ve Burak(2)’ı biraz daha önde tutarak çok yürekli bir futbol ve gole dönük bir anlayış da galibiyeti isteyen bir görünümdeydik, 25. dakikadan sonra ne olduysa bu beraberlik skorunu ilk devrede korumaya yönelik bir taktiğe (4–4–1–1) geçtik, rakibimizi sadece ilk 25 dakika zorladık, ve ilk devreyi de golsüz berabere tamamladık,
Maçın ikinci devresine de iyi başladık ve Onur(18)’un derinlemesine pasıyla buluşan Serdar(41) golü buldu, fakat öndeyken oynayacak bir taktiğimiz yoktu, panik ile devam ettik, devreye kanat değiştirip başlayan De Oliveira(20), Burak(2)’ın yanından sıyrılarak skoru eşitledi.
Beraberliğin ardından taktiği hazır olan Giresun teknik kadrosu hemen oyuna iki oyuncu sürdü ve her şey değişti. Golü atan oyuncuyu diğer kanata gönderdi, bu oyuncu da hem Harun(33)’u geride oyaladı, hem de golün ardından on dakika kadar bu kanatta dinlendi, ardından aşırtma atılan üç topta %90 gol pozisyonlarını değerlendiremedi ki bu pozisyonların gol ile sonuçlanmamasının en büyük nedeni kalecimiz Metin(87)’in zamanlamasıydı,
Maçı kaybetmek üzere olduğumuzu biz tribünden hissettik ama herhalde hocamız bu durumu fark edemedi, ya da galibiyeti bizden çok istiyordu ve riski omuzlayarak bu taktikle devam etti. Ardından orta sahada kaptırdığımız topla (bu topu kaptıran da ilk golün pasını veren Onur(18)’du.) galibiyet sayısını kaydetti rakibimiz, bu oyunumuza bir puan yakışırdı, olmadı,
Sezon başından beri (samsun maçının son 20 dakikası hariç) ilk defa galibiyet isteyen bir oyun ile kaybetmenin, dayanılmaz hafifliği ile ayrıldık sahadan,
Haftaya Altay maçı var, bolu ve adana maçlarının taktiği gibi defansif bir oyun bekliyorum ben, futbolun ilahları bizi severse belki birde puan…
Ayrıca evlerinden kalkıp takımlarını desteklemeye gelen “Marmaralı çotanakları” da tebrik ederim, “evlerinden” dedim, çünkü bu arkadaşları maça getiren “41” plakalı resmi servis araçları gördük, umarım bunu açıklayabilecek bir yetkili de görürüz. (yetkili de bu dönemde İzmit’te pek görmediğimiz bir şey ya neyse)
Yaklaşık 50 kişilik şeref tribününde maç boyu oturan 10 kişi vardı, bu da kentin yöneticilerinin, büyüklerinin ayıbıdır.(ayıpta da bu kadar ısrar etmek, pes doğrusu)
Devrede çıkan kavgadan, maç sonu yapılan lale içerikli tezahüratlardan da söz etmek isterdim ama gerçekten bunları konuşmak istemiyorum şimdilik,

17 Eylül 2009 Perşembe

Samsun'da durumlar sakat”muş”

Baldırında ve diz kapağında menüsküs tespit edilen Oktay Delibalta'nın 1 ay yeşil sahalardan uzak kalacağı açıklan”muş”. Rize maçında sol ayak bileğine darbe alan Volkanda düz koşu sonrası bu hafta ilk defa dün idmanda çift kalede oyna”muş”, yine aynı maçta takım kaptanı Kenan’ın da burnu kırıl”muş”. Bu hafta kadroda yok”muş”, belinde ağrısı bulunan kaleci Okan da maça kadar düz koşu yapacak”muş”. Dünkü çift kalede Kenan’ın yerine Can Özgür’ün, Giorgi’ nin yerine Hakan Akman’ a görev veril”muş”. Cezası biten Burhan’ın da bu hafta oynaması beklenebilir”muş”.

15 Eylül 2009 Salı

İstanbullu turbeyler ekseninde, İSMETPAŞA deplasman tribünü profili

İstanbuldan geldikleri pankartlarından da belliydi, onlar İstanbullu turbeyler, devrede oturduklarında saydım 33 kişiydiler, ama tezahürat edenleri sadece 7 kişiydi birde davul çalan toplam 8 kişi, bu İzmit İsmetpaşa stadının yaklaşık 700 kişilik rakip taraftar tribünün çilesiydi, yaklaşık 6-8 saatten uzak olan mesafelerden kalkıp da İZMİTE maça gelen tribün sayısı çok az, maalesef bizde isteriz ki iyi tribün olsun karşılıklı atışalım, takılalım birbirimize ama maalesef, hele bu sene durum daha vahim, zaten ilk içerideki maçı Hacettepe ile oynadık,”0”taraftar, bu hafta İstanbuldan gelmiş “33” adanalı, daha sonra sırasıyla ilk devre içeride Giresun, G.antep. bşb, Dardanel, Kartal, Karabük, mersin i.y, gelecek. Giresun ve Antep maçlarında da görüntünün bundan farklı olacağını düşünmüyorum. Dardanel, kartal ve Karabük ise coğrafi olarak bize yakın olduklarından dolayı mutlaka bu tribüne icabet edeceklerdir, özellikle kartal maçı çok şenlikli olacak gibi, (geçen seneki kankalarını da maça davet etmelerini umuyorum.) son olarak mersin iy var ki oda devre sonunda ligdeki iddia durumlarına göre değerlendirmek gerekir.
İkinci devreyi buca maçıyla açacak, İSMETPAŞAMIZ da 2010’un ilk maçı olacak ve bu senenin en güzel tribünü;
Ardından bolu gelecek, samsun nasıl tribün yapar bilemiyorum ama Altay maçının güzel olacağına inancım tam, sonra gene kısır bir deplasman tribünü Erciyes gelecek, sonra Konya var, nalçacılar hep geldiler İzmit’e, sonra şehrimizdeki ordulular garip bir tribün yaparlar yine, “orada ne kadar İzmitli varsa” kulakları çınlar. Sonra sezonu Karşıyaka gibi güzel bir tribünle kaparız.
Sonuçta her deplasmana en az 200–300 civarı giden hodrimeydan, bu kadar kısır bir deplasman tribününü iç sahada hak etmiyor,
(fotoğraf kalitesi için özür diliyorum, hem cep telefonum ile çektim, hem gece hemde ters ışık, vardı. bu nedenle görüntü kötü maalesef.)

El fútbol español es (futbolun İspanyolcası)

Maç öncesi iftarımı yan sahanın tribünlerinde yaptım. Adalının sıraya pek de riayet etmeyen yapısından dolayı (protokol sırası işliyor orada bir “abi” geldi mi, ilk sıraya geçiyor.) köftemi maraton tarafından alıp geldim. Ama böylesi de güzel,
Maçtan önceki tek olumsuzluk maratonun bilet gişeleri tarafındaki kapıların 19.50 gibi açılması oldu. Benim gibi sigara kullanmayan biri için yasağa riayet edilmesi gereğini de yazmadan geçemeyeceğim, saygı duruşuna uyum sağlanmış olması da çok güzeldi, stadımızda böyle olaylara pek riayet edilmezdi.
Derken maç başladı.
Nooluyo lan(!) dedim daha maçın başında, KOCAELİSPORUMUZUN “gencecik” takımı İspanyol milli takımının aragones’ten, del bosque’ye miras kalan 4–1–3–2 taktiğinin savunmaya dayalı bir yorumu ile oynuyorduk -kesinlikle-,
Ve bu oyunun kilit noktası olan defansın önünde hem ön libero hem de orta saha görevi üstlenen üçlümüzden BİLAL TURGUT (6) ve ONUR ALKAN(18) biraz daha defansif bir çizgide tamamladılar maçı, GÖKHAN MERAL (91) ise daha çok SERDAR TOPRAKTEPE(41)’Yİ ilerde yalnız bırakmamak için her atakta forveti ikilemeye çalıştı. (ön sıramızda kızıyla birlikte maça gelen adamın sorduğu turuncu kramponlu adam kim sorusunun cevabı da GÖKHAN’DI.) bu üçlüye bolu maçı sonrasında da dikkat çekmiştim ama bu maçta canlı izlediğim bu üçlü geleceğin metin-ali-feyyazı tadı bıraktı damağımızda…
Şimdi KOCAELİSPORUMUZU, İSPANYA ile karşılaştırmak biraz abes gelebilir, ama sağ ve sol açık UĞUR (66) ve MEHMET (11)’İN ataklara ilk 60 dakika pek katılmamasını bu savunma taktiğine bağlıyorum, tabii ki bu taktik aslında kanat topları ile golü hedefler, ama savunma içinde iyi bir diziliş olduğunu dün akşam gördük. Zaten kanat toplarına ne vuracak kadar ilerde çoğalabilirdik, ne de bu toplara vurabilecek forvetlere sahiptik.
Maçın sonlarına doğru rakibimizin gol umudu Kamerunlularını bazen kaçırmış olsalarda, SERDAR’IN kaçırdığı gol kadar net bir pozisyonu rakibine göstermeyen defans dörtlümüzde göz kamaştırdı. Ayrıca maçın 89.dakikasında sakatlanarak sahayı terk eden HARUN EREN(33)’İ de merak ediyorum doğrusu maçı ilk dakikalarından bu yana didiştiği rakibinin Kamerunlularını maç boyunca rahat bırakmadı, özellikle ilk devre top göstermedi dersem hiç de abartmış olmam.
Sonuç olarak Hacettepe ve Bolu maçları ile giderek yükselen bir çizgi yakalayan kadromuz artık Adana maçı ile neler yapabileceklerini ispatladı. Artık bir galibiyet için tüm şartlar oluşmuş gibi görünüyor.

14 Eylül 2009 Pazartesi

Zenginin pamuğu var, yoksulun yüreği…

Rakibimiz Adanasporun muhtemel 11’i
(tahmini kadro adanaspor.org sitesinden alıntıdır)
----------Tolgahan-----------
---İzzet-Recep-Ersan-Anıl ---
-Onur Acar--Onur Demirtaş -
---Kibong---İlyas---Fevzi ---
-------Mbilla(Emrah)--------

Rakibimizin hocası Ekrem Al’ın Rize maçında yaşanılan mağlubiyetin ardından takımın ilk onbirinde ve hatta oyun düzeninde değişiklikler yapması tahmin ediliyor,
Özellikle ilk onbir için forvet mevkiinin nasıl şekilleneceği belirsiz, Mbilla'nın kasığındaki ağrıları nedeniyle oynaması zor gözükürken, Emrah’ında üst adalesinde yırtık olması rakibimizi bu mevkii de oldukça sıkıştırmış durumda. Fevzi ve Onur Acar’ın da ilk onbirden kesik yemelerine kesin gözüyle bakılıyor.
Zenginin pamuğu varken ile söylemek istediğim rakibimizin kadro zenginliği, birçok oyuncusu sakat ya da formsuz olan rakibimizin yine de iyi bir alternatif sahibi olması,
Biz de kadro olarak hazırız, kondisyon ve tecrübe olarak eksik olsak da, yüreği ile oynayacak bir onbiri sahada göreceğimden eminim, bu nedenledir ki, şu an çalışma masamda, formamla atkımla maçı bekliyorum, 3 puan garanti olmasa da, 1 puanı alacağımıza inancım tam.

9 Eylül 2009 Çarşamba

PHOENİX'İN RUHU


İbranice “Anak”, uzun boyunlu dev, gerdanlık takmak, boğmaktan. Mitolojik bir dağ olan Kafdağı’nda yaşadığına inanılan mitolojik bir kuş’tur.Doğu mitolojileri ve efsanelerinde Sirenk, Simurg, Zümrüd, Zümrüdü Anka, Tuğrul, Anka-yi mugrip, Huma Kuşu, Devlet Kuşu, Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) Batı kültürlerinde ise Phoenix adlarıyla anılır. Adı uzun boynu veya boynundaki beyaz halkadan gelir. Her hayvandan bir iz taşıyan, rengârenk tüylü, yüzü insana benzeyen mitolojik bir hayvandır. Bazı kaynaklara göre sesi de güzeldir. Daima tektir ve erkektir. Ömrünün sonuna gelince bahar ağacı yapraklarından yaptığı yuvasını ateşe verip kendini yakarak, yeniden dünyaya gelir. Yeniden dünyaya gelen kuş kuvvetlenince babasının küllerini Mısır’daki Heliopolis’e götürerek güneş sunağına bırakır. Bu anlatının pek çok versiyonu vardır. Anka’nın ölmek için Mısır’a gittiği de söylenir. Hatta hala Mısır’ da ara sıra görüldüğü rivayet edilir. Batı’ da M. Ö. V. yy’ dan itibaren mitolojik anlatımları başlayan Anka kuşu Hıristiyanlıkta yeniden dirilmenin sembollerinden biri olarak görülmüştür. Araplar arasında Anka hikâyesi Semender ile karıştırılır. Semender de bazen kuş olarak tasvir edilir. Çin mitolojilerinde dans ve müziğin icadıyla ilgili bir kuş olarak tasvir edilir. İran mitolojisinde Simurg’un yeri Kafdağı’dır. Hem ruhun ölmezliğinin hem de yeni yılın simgesi olarak da düşünülür.

Hikâyesi ise söyle rivayet olunur;

Kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı' nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...

Kuşlar Simurg' a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg' u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg' un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg' un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş yıkıntılarını özlemiş,
Balıkçıl kuşu bataklığını,
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yok oluş" ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki;
"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.
Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg' muş. Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...




bu haftaki bolu ile oynadğımız müsabakayı izlerken aklıma geldi bu hikaye daha önce körfez.org'a bu hikayeyi eklemiştim.
tıpkı hikayedeki gibiydi, yokoluşunu kabullenmemiş bir takım gördüm ben bu hafta sahada, acı çekerek, sakatlanmak pahasına saldıran, direnen bir takım, doğdukları yılların bir önemi yok, ya da oynadıkları mevkinin yürekleri ile oynuyorlar bu oyunu,
yok olsalarda küllerinden doğacaklarına inancım tam...

Sizinle gurur duyuyoruz.

7 Eylül 2009 Pazartesi

BU TAKIMIN RUHA İHTİYACI VARDI, ARTIK O RUHA SAHİBİZ.

Takımın federasyonda onaylanmış olan 22 kişilik kadrosunun yaş ortalaması 21,1 süper genç bir kadro;
Ama bu kadar genç bir takımın, tecrübeli oyunculardan kurulu rakibinin önünde özellikle ilk devrede orta sahada yaptığı oyunbozan, top yaptırmayan baskılı oyunu göz kamaştırdı. Bu oyunun sürekliliğini ikinci devrede sağlayamadık, kanının son damlasına kadar saha da mücadele eden ve rakibimiz gibi sezon öncesi kamp yapmamış olan eksik kondisyonlu takımımızın özellikle 70. dakikadan sonra kısmen oyundan düşmesi ve oyuncularımızda krampların olması da bu açıdan çok normal kabul edilmelidir.
Gençlerimiz o kadar istekli ve özverili oynadılar ki, maç 1–1 olduktan sonra, bizi maç öncesi yaptığı açıklamada “düşman” diye niteleyen rakibimizin hocası Coşkun Demirbakan kulübe de oturduğu yerden kalkıp ve oyunu kendine ayrılan teknik alanın ön çizgisinden takip etmek zorunda kaldı.
Bu ağır yüke şayet ayak uydurabilirler ise bu önümüzdeki 3-4 haftalık süreyi herhangi bir sakatlık yaşamadan atlatabilirler ise takımımızın form grafiğinin yükseleceği kanaatindeyim.
Yediğimiz iki golünde yan top olması bu konuda çok büyük zaafımız olduğunu gösteriyor, ayrıca rakibimizin iki golünü de kaydeden Ömer’e atılan derinlemesine ara paslar ile yakaladığı ve kalecimizle karşı karşıya kaldığı bir iki pozisyon da var, fakat savunma oyuncularımızın yerinde müdahalesi ile bu pozisyonlar gol ile sonuçlanmadı.
Özellikle defansımız göbeğini çok iyi kapattığımızı da belirtmem gerekiyor ön libero mevkiini Gökhan, Bilal ve Onur ile kalabalık tutup yine bu oyuncuların alan orta saha ve forvet arkası mevkilerine kadar yaptıkları etkili çıkışlar ve bu kadar geniş alanda basmadık yer bırakmamaları ve rakibe rahat oyun yapma şansı vermemeleri de maçın kaderini etkileyen en önemli etkenlerdendi.
Bu maçı izledikten sonra gençlerimizin mücadelesi kadar bu maçın taktiğini ortaya çıkartan teknik kadromuzun da takdir edilmesi gerektiğini söylemeden edemeyeceğim.
Bu futbolu oynamaya ve oyun taktiğimizdeki küçük birkaç revizyondan sonra bu takımın ilk devreyi sıralamada iyi yerlerde bitirebileceğine inancımda tam,
Bu maçı yorumlayanların maçın skorunu “nasıl olur” ya da “bu bir futbol mucizesidir ve futbol da mucizeler çok sık gerçekleşmez” ya da Coşkun Demirbakan'ın maç sonrası açıklamasında dediği “bu bir iş kazasıdır” gibi beylik laflar ile açıklamaya çalışmalarını ise anlamakta güçlük çekiyorum açıkçası, bu takımın geçen sezondan beri aradığı “oyun ruhu “ eksikliği vardı, artık bu ruha da sahibiz.


BOLUSPOR: 2 - KOCAELİSPOR: 2

Stat: Bolu Atatürk

Hakemler: Süleyman Abay, Şenol Ersoy, Volkan Akçit

Bolu spor: Atacan, Hüseyin, Erhan, Serdar (Dk 73 Fatih) , İlhan (Dk 73 Uğur ), Erman (Dk46 Erdem ), Bilal, Adem, Ömer, İbrahim, Cemil

Kocaelispor: Metin Erol, Emirhan Önder, Cem Sinan Vergül, Burak Halil, Mehmet Öztonga (Dk88 Koray Göksu), Onur Alkan, Bilal Turgut, Harun Eren,(Dk.62 Hamza Mutlu), Gökhan Meral,(Dk 77 Yunus İlgen), Uğur Daşdemir, Serdar Topraktepe

Goller: Dk. 2 ve Dk. 78 Ömer (Bolu spor), Dk. 12 Harun, Dk. 68 Gökhan (Kocaelispor)

Sarı kartlar: Dk. 77 Metin, Dk. 52 Emirhan, Dk. 74 Burak, Dk. 81 Bilal, Dk. 41 Harun, Dk. 45 Serdar, Dk. 89 Yunus (Kocaelispor), Dk. 89 İbrahim, Dk. 90 Cemil (Bolu spor)
TAKIMIMIZIN SAHA İÇERİSİNDEKİ YERLEŞİMİ


31 Ağustos 2009 Pazartesi

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Kaptan serdar'ı dinledinizmi, sayın karaosmanoğlu

Serdar Topraktepe buca maçının ardından ; "Şehrin büyüklerine, herkese sesleniyorum. Kocaelispor'u eski günlerine döndürmek zorundalar. Seyircimize de teşekkür ediyorum. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bu camianın amblemi ile oynamaya kimsenin hakkı yok. Bazı amatör kulüplerin olanakları bizden daha fazla var. Beni yarın kovsunlar önemli değil" dedi.

Peki, bu konuyu kim üstüne alınacak şehrin hangi büyüğü;işte size bir hatırlatma çok eskilerden değil,tarih 11 Mayıs 2008 TFF lig-a şampiyonluğunu kazandığımız Altay maçının ardından İzmir Atatürk stadyumundan bir hatır



Sayın başkan, belki de duymak istemediğiniz bu çağrı sizedir, bu şehre, bu camiaya, bu takıma karşı bir sorumluluğunuz var, ben bu durumu tamamen size fatura ediyorum, benim işim değil diye sıyrılmak bu vebali sizden alıp götürmüyor.

25 Ağustos 2009 Salı

Buca maçı kadro yorumu;
İlk onbirimiz,
87.
METİN EROL 1987
21.
EMİRHAN ÖNDER 1988
5.
CEM SİNAN VERGÜL 1978
25.
ENSAR ÇETİNKAYA 1990
11.
MEHMET ÖZTONGA 1990
18.
ONUR ALKAN 1990
6.
BİLAL TURGUT 1984
55.
YUNUS İLGEN 1990 (dk.82 ANIL ERDEBİL 1990)
19.
BERKAY ARSLAN 1990 (dk.63 HARUN EREN 1990)
66.
UĞUR DAŞDEMİR 1990
41.
SERDAR TOPRAKTEPE 1976 (dk.87 AHMET KUTLUER 1991)

Maçta yapılan üç değişikliğin dışında yedek kulübesinde bir tek kalecimiz Ali Balkaya kalmıştı, hocanın değişiklikleri bu kadar geç yapmasının tek nedeni zorunlu değişiklikler olması halinde takımı bu zor şartları dâhilinde bir de eksik oynatmama düşüncesi olmalı,
İlk on biri incelediğimizde hazırlık maçlarımızda ve takımın sezon başı çalışmalarında hiç bulunmamış olan dört isimle karşılaşıyoruz, Ensar Çetinkaya, Yunus İlgen, Harun Eren ve Ahmet Kutluer;
Kalecimiz Metin Erol, hazırlık maçlarında 204 dk görev yaptı, bu sezon takımın ikinci kalecisi olacak, birinci kalecimiz Ahmet şahin ise hazırlık maçlarında 224 dk görev aldı,
Emirhan Önder, buca maçı haricinde hazırlık döneminde 168 dk görev aldı. Cihat hoca hiçbir hazırlık maçında 45 dk fazla saha tutmadı, sezon içerisinde ilk onsekiz içinde iyi bir yedek olarak düşünüyordu,
Cem Sinan Vergül, cihat hocanın en güvendiği isimlerden birisi beş hazırlık maçının üçünde ilk onbirde görev aldı ve toplam 259 dk sahada kaldı,
Hazırlık döneminin en formda oyuncusu belki de Mehmet Öztonga idi, Cihat hoca onu ilk onbirde başlattığı 3 maçın ikisinde sahada 90 dk tuttu, toplamda 309 dk süre alarak hazırlık döneminin en çok süre alan oyuncusu oldu,
Diğer oyuncularımız ise Onur Alkan 225 dk, Bilal Turgut 211 dk, Berkay Aslan 73 dk, Uğur Daşdemir ise 217 dk, görev almışlardı hazırlık maçlarında,
Kaptanımız Serdar için birşeyler yazmak içimden gelmiyor, maçtan sonraki açıklamaları ile aslında tüm taraftarın dili oldu, (bu bile yeter)
Bu kadroda Cihat hocanın kafasındaki ideal onbirden sadece Mehmet Öztonga, Cem Sinan Vergül ve Onur Alkan vardı,
Metin Erol, Emirhan Önder, Serdar Topraktepe, Bilal Turgut ve Uğur Daşdemir ise ilk onsekizin değişmez isimleri olabilirdi en fazla,
Aslında kadronun çok ta kötü olmadığı kanaatindeyim, oyuncuların bir tek ve en büyük eksiği motivasyondu. O da bu şartlar içerisinde verilebilecek bir şey değildi,
Genç bir takımdık ayrıca, maç kadrosunun yaş ortalaması 21,5’di, iki yaşlı kurt Cem Sinan ve Serdarı ortalamanın dışında tutarsak 19,8 gibi bir yaş ortalamasına düşüyor olması ise bu kadronun neredeyse geçen seneki paf takımının fotokopisi olması ile açıklanabilir ancak,




Yazarın notu;
Bu postu çokta istekli hazırladığımı söyleyemem doğrusu ama içimde de sinsi bir umut olduğunu söylemeden edemeyeceğim;
şöyle ki; tarih 24 ağustos 2007 hiç birimiz için önemli bir tarih değil belki de ama o Cuma günü benim oğlum doğdu, hem de tam 1 ay 10 gün erken, korku heyecan hep beraber geçti o gün, tarih 25 ağustosa dönmüştü, Tff birinci lig açılış maçı Sakarya deplasmanında Kocaelispor’umuzun maçı ile yapılacaktı, işte bildiğiniz acı mağlubiyetin geldiği maç, oğlumu hala fanatik diye severim, adam resmen liglerin başlayacağı tarihe göre geldi dünyaya,
ve biz o sezonu şampiyon tamamlayıp süper lige kısada olsa bir dönüş yaptık, dün yine doğum gününü kutladık, böyle talihsiz bir maçın ardından, belki tarih yine tekerrür eder diye geçiyor içimden bir umut işte,

11 Ağustos 2009 Salı

Komplo teorisi (Conspiracy theory) yada Tabuta çivi çakma telaşı


Ne kadar enteresan günlermiş, şampiyonluk maçı sonrası dönerken İzmir’den, on bin kadar taraftar oksijen soluyup, bu oksijeni hücrelerimizde şampiyonluk tezahüratlarına çeviriyorduk, karbondioksiti atmıştık hayatımızdan, ta ki susurlukta tost-ayran molası için durduğumuz yerde hararetli bir tartışma masasına yancı olarak oturana kadar bu durum benim içinde böyle devam etti;
Aynı firmada çalıştığımız, yıllardır tanıdığım arkadaşlarım bir paralel evrenden gelmişler gibi çok farklı şeyleri tartışıyorlardı, sanki tarih 11 Mayıs 2008 değildi, gün bugündü; - peki, şimdi ne olacak – durumu tartışılıyor, bir sonuca bağlanamıyordu, en büyük istek - bu yönetim gitmeli daha sağlam bir yönetim gelmeli - tek ortak fikir buydu, olmadı. Diğer çoğunluk ile desteklenen görüş - mevcut kadronun genel çerçevede korunması - ve yabancı kontenjanının sadece eksik görülen mevkilere yapılması gereği, olmadı. Bu ikisinin dışında benimde desteklediğim bir diğer konu ise - hocanın hemen görevine son verilmesi - (engin ipekoğlu) ve bu yükü omuzlayabilecek bir hoca ile hemen yarın anlaşılması, bu konuşulanlar bir avuç taraftarın naçizane fikirleriydi.
Geleceği görecek değildik ya, yöneticilerimiz hep yapılmaması gerekenleri yaptı. Kötü yönetildik ve şimdi tekrar başladığımız yerdeyiz, - peki, şimdi ne olacak –
Yeni seçim sonrası -şark kurnazlığı- ile tekrar seçilen yönetim, bu şehirdeki hiçbir kurum veya kuruluşun desteğini alamadı yanına, sonrası yaklaşık 40 gün devam etti.
Belediye başkanının ricası ile bir kalp rahatsızlığı sonrası başkanın görevi bıraktığı açıklaması ile yerini alacak kişi olarak Sn. İsmail ARAÇ’IN açıklanması (ki bu isim Bld. Bşk.’mıza yakın bir isim olarak biliniyor.) ile yeni bir sayfa açılması ve belediyenin desteğinin alınması ile lige ve transferlere devam edilmesi düşünülüyordu. Yönetim kurulumuz devam edebilecek güç ve dirayete de sahipti.
Daha başta bu ismi başkan yalanladı, yerimi ve yetkimi SN. SAMİ DURMUŞOĞLU’NA devrettim dedi, yetmedi.
Bu planı Sn. Serhan GÜRKAN’DA sezmiş olacak ki giderayak, bizi daha kötü bir çıkmaza sürükleyecek olan olağanüstü kongre kararı ile bu plana bir nokta koydu, belki de yeniden aday olma planları vardır bunu yaşayıp göreceğiz.
Şimdi 22 Ağustosa kadar lisans paraları federasyona kim tarafından yatırılacak, 1 Eylüle kadar bu para yatırılmaz ise yeni transfer ile yolların ayrılması gerecek, bu kongre 29 ağustosa kalır ise yeni yönetimin transferler yapması ve lisans parasını yatırması için 1 işgünü vakti olacak.
Bu klüp bu sene küme düşer ise sorumlu olan yönetim ve kentin dinamiklerinin de küme düşmüş olması demektir. Bu takımın taraftarları asla bu AŞK’A sırtını dönmez, ama eminim ki kötü gidişatın bir şekilde hesabını soracaktır.
Saygılarımla.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli;




Gidemediğimiz maçları yorumlamak; maç kadrolarını ve oyuncuların oyunda kalma süreleri üzerinden bir tablo oluşturarak başladım işe ortaya çok güzel bir tablo çıktı.





Futbolun matematiği işte, hocamızın kafasındaki şablonun oluşmadığını düşünenler bu noktada ne kadar yanıldıklarını ortaya koyuyor gibi, (bu tespiti yerel basınımıza atfediyorum.)



Kaleci için zaten pek zorlanacak bir durum yok. Ahmet Şahin oynayacak, Metin Erol bekleyecek, Ali Balkaya 3. Kalecimiz olacak. Emrehan Ceylan ise şimdiye kadar süre alamaması ile büyük bir soru işareti olarak bekliyor.


Defansın göbeği için ise seçmelerden gelen tek oyuncu olan Abdullah Ceylan ve İsmail Konuk üzerinde ısrarcı olduğunu maçlarda aldıkları sürelerden anlayabiliyoruz. Bu mevkii şayet Reşad Sadigov ile anlaşma sağlanırsa tam olarak şekillenmiş olacak.



Defansın sağı içinde bir forma savaşı olmalı çünkü bu mevkii de oynayabilen Emirhan Önder, Mehmet Öztonga, Burak Halil var, sol kanat ise tam bir muamma yeni gelen Bülent Uzun dışında bu mevkiinin başka talibi görünmüyor. Bu kanadın hücuma dayalı yönü içinde Emrah Kol dışında Serdar Topraktepe var. Hazırlık maçlarında bu kanatta savunmaya dayalı ve hücuma dayalı mevkilerde Cihat hocanın kimleri oynattığını çok merak ediyorum doğrusu,



Orta sahanın ortası için ise Cihat Hoca, Bilal Turgut, Uğur Yasan, Onur Alkan ve Oktay Pop arasında bir karar veremediği oyun içinde verdiği sürelerle ortada, orta sahanın sağı içinde Ramal Hüseyinov ve Uğur Daşdemir i deniyor olmalı. Orta sahanın hücuma dönük oyuncuları için Tevfik Altındağ ve deneme de olan Galip Ayvaz, Felipe Batista, Lawal Jarqui var, umarım bu mevkii için de iyi bir yabancı alırız.



Forvet mevkii için Maxwell ve Ali Bayraktar dışında pekte alternatifimiz yok zaten oynanan 4 maça da Maxwell ile başlayıp, ikinci 45 dk. da ali bayraktarı oyuna almış hocamız,



Son olarak hiç oynama şansı bulamayan Şamil Ünal ve M. Ali Kurtuluş var iki eksik noktamız için bu oyuncularında takıma katılması çok önemli. Bu oyuncuların durumları da göz önüne alarak defansın göbeği (Sadigov gelirse bu konu kapanır.) ve takımın sol kanadı (savunma ve hücum yönünde) ayrıca forvet mevkiine takviye şart gibi gözüküyor.



4 Ağustos 2009 Salı

Antagonist ve tribün kültürü ilişkisi

antagonist: Fransızca “antagoniste” sözü "hasım, vuruşan, karşıt, çatışan" anlamlarındadır. Bu söz için önerim düşmanca veya hasımca kelimeleridir. aynı köke dayanan antagonizm sözüne ise düşmanlık, hasımlık karşılıklarını öneriyoruz.

Bu tanımlama sinema literatüründe ise protagonist-antagonist (kahraman - anti kahraman) karşılaşması olarak belirir, aslında kahramanın karşısındaki tüm zorlukların tamamı (fiziksel, psikolojik, gerçek yada yanılsama) antagonisttir, tabii ki günümüz sinemasında anti kahramanların daha fazla öne çıktığı da aşikardır. Örneğin;

Vito Corleone (baba)
Darth Vader (starwars)
Jigsaw (testere)
Ajan Smith (matrix)
Dexter Morgan (dexter)
Hannibal Lecter (kuzuların sessizliği)
Joker (batman–4)


Bu blog adını tamda bu tanımlamadan almaktadır işte, futbolun kahramanı futbolun araçlarıdır, taktik, oyuncular, teknik direktör ve hakemler gibi, ama spor medyası sadece bu işin magazinsel yanını önümüze sürmekteler. Birkaç saniye içinde gelişen bir hatalı bir hakem kararı için saatlerce televizyonları işgal edip daha sonuca dahi varamadan sabah saatlerine kadar insanları meşgul etmekteler ve var olmayan bir gerçeği de bize dayatmaya çalışan silik ve zayıf kahramanlar haline gelmekteler.

Biz taraftarlar olarak pek söz sahibi olamadığımız futbol olgusu içerisinde antagonist karakterler gibi sürekli değiştirilmek, dışlanmak ve hatta futbolu çirkinleştirdiğimiz savlarına mazur kalmaktayız.

Bu blog da KOCAELİSPORUMUZU merkez almak sureti ile futbolun sadece taktiksel yönünü ve skor yazarlığına dayanmadan galibiyet ya da mağlubiyet destanları yazmadan, taraflıca (ne yani benim tarafsız olmamı mı bekliyordunuz.) yazılar yazmaya çalışacağım.

Saygılarımla.