28 Eylül 2009 Pazartesi

İstemek…

Maçın başındaki kurgu, oyun taktiği ve sahaya yayılışımız gerçektende çok iyiydi, geçen haftalardan ziyade maçı kendi sahamızda değil orta saha ve rakip ceza alanının önünde tutmayı başarıyorduk, bu da bir zihniyet değişimini gösteriyor, ilk yirmi beş dakika içerisinde forvet mevkiinde Hamza(86), Serdar(41),Mehmet(11); orta sahayı da Uğur(66), Yunus(55), Onur(18) ile üçlemiş ve defansın sağ ve solunu sezon başından beri savunan Harun(33) ve Burak(2)’ı biraz daha önde tutarak çok yürekli bir futbol ve gole dönük bir anlayış da galibiyeti isteyen bir görünümdeydik, 25. dakikadan sonra ne olduysa bu beraberlik skorunu ilk devrede korumaya yönelik bir taktiğe (4–4–1–1) geçtik, rakibimizi sadece ilk 25 dakika zorladık, ve ilk devreyi de golsüz berabere tamamladık,
Maçın ikinci devresine de iyi başladık ve Onur(18)’un derinlemesine pasıyla buluşan Serdar(41) golü buldu, fakat öndeyken oynayacak bir taktiğimiz yoktu, panik ile devam ettik, devreye kanat değiştirip başlayan De Oliveira(20), Burak(2)’ın yanından sıyrılarak skoru eşitledi.
Beraberliğin ardından taktiği hazır olan Giresun teknik kadrosu hemen oyuna iki oyuncu sürdü ve her şey değişti. Golü atan oyuncuyu diğer kanata gönderdi, bu oyuncu da hem Harun(33)’u geride oyaladı, hem de golün ardından on dakika kadar bu kanatta dinlendi, ardından aşırtma atılan üç topta %90 gol pozisyonlarını değerlendiremedi ki bu pozisyonların gol ile sonuçlanmamasının en büyük nedeni kalecimiz Metin(87)’in zamanlamasıydı,
Maçı kaybetmek üzere olduğumuzu biz tribünden hissettik ama herhalde hocamız bu durumu fark edemedi, ya da galibiyeti bizden çok istiyordu ve riski omuzlayarak bu taktikle devam etti. Ardından orta sahada kaptırdığımız topla (bu topu kaptıran da ilk golün pasını veren Onur(18)’du.) galibiyet sayısını kaydetti rakibimiz, bu oyunumuza bir puan yakışırdı, olmadı,
Sezon başından beri (samsun maçının son 20 dakikası hariç) ilk defa galibiyet isteyen bir oyun ile kaybetmenin, dayanılmaz hafifliği ile ayrıldık sahadan,
Haftaya Altay maçı var, bolu ve adana maçlarının taktiği gibi defansif bir oyun bekliyorum ben, futbolun ilahları bizi severse belki birde puan…
Ayrıca evlerinden kalkıp takımlarını desteklemeye gelen “Marmaralı çotanakları” da tebrik ederim, “evlerinden” dedim, çünkü bu arkadaşları maça getiren “41” plakalı resmi servis araçları gördük, umarım bunu açıklayabilecek bir yetkili de görürüz. (yetkili de bu dönemde İzmit’te pek görmediğimiz bir şey ya neyse)
Yaklaşık 50 kişilik şeref tribününde maç boyu oturan 10 kişi vardı, bu da kentin yöneticilerinin, büyüklerinin ayıbıdır.(ayıpta da bu kadar ısrar etmek, pes doğrusu)
Devrede çıkan kavgadan, maç sonu yapılan lale içerikli tezahüratlardan da söz etmek isterdim ama gerçekten bunları konuşmak istemiyorum şimdilik,

17 Eylül 2009 Perşembe

Samsun'da durumlar sakat”muş”

Baldırında ve diz kapağında menüsküs tespit edilen Oktay Delibalta'nın 1 ay yeşil sahalardan uzak kalacağı açıklan”muş”. Rize maçında sol ayak bileğine darbe alan Volkanda düz koşu sonrası bu hafta ilk defa dün idmanda çift kalede oyna”muş”, yine aynı maçta takım kaptanı Kenan’ın da burnu kırıl”muş”. Bu hafta kadroda yok”muş”, belinde ağrısı bulunan kaleci Okan da maça kadar düz koşu yapacak”muş”. Dünkü çift kalede Kenan’ın yerine Can Özgür’ün, Giorgi’ nin yerine Hakan Akman’ a görev veril”muş”. Cezası biten Burhan’ın da bu hafta oynaması beklenebilir”muş”.

15 Eylül 2009 Salı

İstanbullu turbeyler ekseninde, İSMETPAŞA deplasman tribünü profili

İstanbuldan geldikleri pankartlarından da belliydi, onlar İstanbullu turbeyler, devrede oturduklarında saydım 33 kişiydiler, ama tezahürat edenleri sadece 7 kişiydi birde davul çalan toplam 8 kişi, bu İzmit İsmetpaşa stadının yaklaşık 700 kişilik rakip taraftar tribünün çilesiydi, yaklaşık 6-8 saatten uzak olan mesafelerden kalkıp da İZMİTE maça gelen tribün sayısı çok az, maalesef bizde isteriz ki iyi tribün olsun karşılıklı atışalım, takılalım birbirimize ama maalesef, hele bu sene durum daha vahim, zaten ilk içerideki maçı Hacettepe ile oynadık,”0”taraftar, bu hafta İstanbuldan gelmiş “33” adanalı, daha sonra sırasıyla ilk devre içeride Giresun, G.antep. bşb, Dardanel, Kartal, Karabük, mersin i.y, gelecek. Giresun ve Antep maçlarında da görüntünün bundan farklı olacağını düşünmüyorum. Dardanel, kartal ve Karabük ise coğrafi olarak bize yakın olduklarından dolayı mutlaka bu tribüne icabet edeceklerdir, özellikle kartal maçı çok şenlikli olacak gibi, (geçen seneki kankalarını da maça davet etmelerini umuyorum.) son olarak mersin iy var ki oda devre sonunda ligdeki iddia durumlarına göre değerlendirmek gerekir.
İkinci devreyi buca maçıyla açacak, İSMETPAŞAMIZ da 2010’un ilk maçı olacak ve bu senenin en güzel tribünü;
Ardından bolu gelecek, samsun nasıl tribün yapar bilemiyorum ama Altay maçının güzel olacağına inancım tam, sonra gene kısır bir deplasman tribünü Erciyes gelecek, sonra Konya var, nalçacılar hep geldiler İzmit’e, sonra şehrimizdeki ordulular garip bir tribün yaparlar yine, “orada ne kadar İzmitli varsa” kulakları çınlar. Sonra sezonu Karşıyaka gibi güzel bir tribünle kaparız.
Sonuçta her deplasmana en az 200–300 civarı giden hodrimeydan, bu kadar kısır bir deplasman tribününü iç sahada hak etmiyor,
(fotoğraf kalitesi için özür diliyorum, hem cep telefonum ile çektim, hem gece hemde ters ışık, vardı. bu nedenle görüntü kötü maalesef.)

El fútbol español es (futbolun İspanyolcası)

Maç öncesi iftarımı yan sahanın tribünlerinde yaptım. Adalının sıraya pek de riayet etmeyen yapısından dolayı (protokol sırası işliyor orada bir “abi” geldi mi, ilk sıraya geçiyor.) köftemi maraton tarafından alıp geldim. Ama böylesi de güzel,
Maçtan önceki tek olumsuzluk maratonun bilet gişeleri tarafındaki kapıların 19.50 gibi açılması oldu. Benim gibi sigara kullanmayan biri için yasağa riayet edilmesi gereğini de yazmadan geçemeyeceğim, saygı duruşuna uyum sağlanmış olması da çok güzeldi, stadımızda böyle olaylara pek riayet edilmezdi.
Derken maç başladı.
Nooluyo lan(!) dedim daha maçın başında, KOCAELİSPORUMUZUN “gencecik” takımı İspanyol milli takımının aragones’ten, del bosque’ye miras kalan 4–1–3–2 taktiğinin savunmaya dayalı bir yorumu ile oynuyorduk -kesinlikle-,
Ve bu oyunun kilit noktası olan defansın önünde hem ön libero hem de orta saha görevi üstlenen üçlümüzden BİLAL TURGUT (6) ve ONUR ALKAN(18) biraz daha defansif bir çizgide tamamladılar maçı, GÖKHAN MERAL (91) ise daha çok SERDAR TOPRAKTEPE(41)’Yİ ilerde yalnız bırakmamak için her atakta forveti ikilemeye çalıştı. (ön sıramızda kızıyla birlikte maça gelen adamın sorduğu turuncu kramponlu adam kim sorusunun cevabı da GÖKHAN’DI.) bu üçlüye bolu maçı sonrasında da dikkat çekmiştim ama bu maçta canlı izlediğim bu üçlü geleceğin metin-ali-feyyazı tadı bıraktı damağımızda…
Şimdi KOCAELİSPORUMUZU, İSPANYA ile karşılaştırmak biraz abes gelebilir, ama sağ ve sol açık UĞUR (66) ve MEHMET (11)’İN ataklara ilk 60 dakika pek katılmamasını bu savunma taktiğine bağlıyorum, tabii ki bu taktik aslında kanat topları ile golü hedefler, ama savunma içinde iyi bir diziliş olduğunu dün akşam gördük. Zaten kanat toplarına ne vuracak kadar ilerde çoğalabilirdik, ne de bu toplara vurabilecek forvetlere sahiptik.
Maçın sonlarına doğru rakibimizin gol umudu Kamerunlularını bazen kaçırmış olsalarda, SERDAR’IN kaçırdığı gol kadar net bir pozisyonu rakibine göstermeyen defans dörtlümüzde göz kamaştırdı. Ayrıca maçın 89.dakikasında sakatlanarak sahayı terk eden HARUN EREN(33)’İ de merak ediyorum doğrusu maçı ilk dakikalarından bu yana didiştiği rakibinin Kamerunlularını maç boyunca rahat bırakmadı, özellikle ilk devre top göstermedi dersem hiç de abartmış olmam.
Sonuç olarak Hacettepe ve Bolu maçları ile giderek yükselen bir çizgi yakalayan kadromuz artık Adana maçı ile neler yapabileceklerini ispatladı. Artık bir galibiyet için tüm şartlar oluşmuş gibi görünüyor.

14 Eylül 2009 Pazartesi

Zenginin pamuğu var, yoksulun yüreği…

Rakibimiz Adanasporun muhtemel 11’i
(tahmini kadro adanaspor.org sitesinden alıntıdır)
----------Tolgahan-----------
---İzzet-Recep-Ersan-Anıl ---
-Onur Acar--Onur Demirtaş -
---Kibong---İlyas---Fevzi ---
-------Mbilla(Emrah)--------

Rakibimizin hocası Ekrem Al’ın Rize maçında yaşanılan mağlubiyetin ardından takımın ilk onbirinde ve hatta oyun düzeninde değişiklikler yapması tahmin ediliyor,
Özellikle ilk onbir için forvet mevkiinin nasıl şekilleneceği belirsiz, Mbilla'nın kasığındaki ağrıları nedeniyle oynaması zor gözükürken, Emrah’ında üst adalesinde yırtık olması rakibimizi bu mevkii de oldukça sıkıştırmış durumda. Fevzi ve Onur Acar’ın da ilk onbirden kesik yemelerine kesin gözüyle bakılıyor.
Zenginin pamuğu varken ile söylemek istediğim rakibimizin kadro zenginliği, birçok oyuncusu sakat ya da formsuz olan rakibimizin yine de iyi bir alternatif sahibi olması,
Biz de kadro olarak hazırız, kondisyon ve tecrübe olarak eksik olsak da, yüreği ile oynayacak bir onbiri sahada göreceğimden eminim, bu nedenledir ki, şu an çalışma masamda, formamla atkımla maçı bekliyorum, 3 puan garanti olmasa da, 1 puanı alacağımıza inancım tam.

9 Eylül 2009 Çarşamba

PHOENİX'İN RUHU


İbranice “Anak”, uzun boyunlu dev, gerdanlık takmak, boğmaktan. Mitolojik bir dağ olan Kafdağı’nda yaşadığına inanılan mitolojik bir kuş’tur.Doğu mitolojileri ve efsanelerinde Sirenk, Simurg, Zümrüd, Zümrüdü Anka, Tuğrul, Anka-yi mugrip, Huma Kuşu, Devlet Kuşu, Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) Batı kültürlerinde ise Phoenix adlarıyla anılır. Adı uzun boynu veya boynundaki beyaz halkadan gelir. Her hayvandan bir iz taşıyan, rengârenk tüylü, yüzü insana benzeyen mitolojik bir hayvandır. Bazı kaynaklara göre sesi de güzeldir. Daima tektir ve erkektir. Ömrünün sonuna gelince bahar ağacı yapraklarından yaptığı yuvasını ateşe verip kendini yakarak, yeniden dünyaya gelir. Yeniden dünyaya gelen kuş kuvvetlenince babasının küllerini Mısır’daki Heliopolis’e götürerek güneş sunağına bırakır. Bu anlatının pek çok versiyonu vardır. Anka’nın ölmek için Mısır’a gittiği de söylenir. Hatta hala Mısır’ da ara sıra görüldüğü rivayet edilir. Batı’ da M. Ö. V. yy’ dan itibaren mitolojik anlatımları başlayan Anka kuşu Hıristiyanlıkta yeniden dirilmenin sembollerinden biri olarak görülmüştür. Araplar arasında Anka hikâyesi Semender ile karıştırılır. Semender de bazen kuş olarak tasvir edilir. Çin mitolojilerinde dans ve müziğin icadıyla ilgili bir kuş olarak tasvir edilir. İran mitolojisinde Simurg’un yeri Kafdağı’dır. Hem ruhun ölmezliğinin hem de yeni yılın simgesi olarak da düşünülür.

Hikâyesi ise söyle rivayet olunur;

Kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı' nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...

Kuşlar Simurg' a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg' u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg' un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg' un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş yıkıntılarını özlemiş,
Balıkçıl kuşu bataklığını,
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yok oluş" ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki;
"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.
Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg' muş. Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...




bu haftaki bolu ile oynadğımız müsabakayı izlerken aklıma geldi bu hikaye daha önce körfez.org'a bu hikayeyi eklemiştim.
tıpkı hikayedeki gibiydi, yokoluşunu kabullenmemiş bir takım gördüm ben bu hafta sahada, acı çekerek, sakatlanmak pahasına saldıran, direnen bir takım, doğdukları yılların bir önemi yok, ya da oynadıkları mevkinin yürekleri ile oynuyorlar bu oyunu,
yok olsalarda küllerinden doğacaklarına inancım tam...

Sizinle gurur duyuyoruz.

7 Eylül 2009 Pazartesi

BU TAKIMIN RUHA İHTİYACI VARDI, ARTIK O RUHA SAHİBİZ.

Takımın federasyonda onaylanmış olan 22 kişilik kadrosunun yaş ortalaması 21,1 süper genç bir kadro;
Ama bu kadar genç bir takımın, tecrübeli oyunculardan kurulu rakibinin önünde özellikle ilk devrede orta sahada yaptığı oyunbozan, top yaptırmayan baskılı oyunu göz kamaştırdı. Bu oyunun sürekliliğini ikinci devrede sağlayamadık, kanının son damlasına kadar saha da mücadele eden ve rakibimiz gibi sezon öncesi kamp yapmamış olan eksik kondisyonlu takımımızın özellikle 70. dakikadan sonra kısmen oyundan düşmesi ve oyuncularımızda krampların olması da bu açıdan çok normal kabul edilmelidir.
Gençlerimiz o kadar istekli ve özverili oynadılar ki, maç 1–1 olduktan sonra, bizi maç öncesi yaptığı açıklamada “düşman” diye niteleyen rakibimizin hocası Coşkun Demirbakan kulübe de oturduğu yerden kalkıp ve oyunu kendine ayrılan teknik alanın ön çizgisinden takip etmek zorunda kaldı.
Bu ağır yüke şayet ayak uydurabilirler ise bu önümüzdeki 3-4 haftalık süreyi herhangi bir sakatlık yaşamadan atlatabilirler ise takımımızın form grafiğinin yükseleceği kanaatindeyim.
Yediğimiz iki golünde yan top olması bu konuda çok büyük zaafımız olduğunu gösteriyor, ayrıca rakibimizin iki golünü de kaydeden Ömer’e atılan derinlemesine ara paslar ile yakaladığı ve kalecimizle karşı karşıya kaldığı bir iki pozisyon da var, fakat savunma oyuncularımızın yerinde müdahalesi ile bu pozisyonlar gol ile sonuçlanmadı.
Özellikle defansımız göbeğini çok iyi kapattığımızı da belirtmem gerekiyor ön libero mevkiini Gökhan, Bilal ve Onur ile kalabalık tutup yine bu oyuncuların alan orta saha ve forvet arkası mevkilerine kadar yaptıkları etkili çıkışlar ve bu kadar geniş alanda basmadık yer bırakmamaları ve rakibe rahat oyun yapma şansı vermemeleri de maçın kaderini etkileyen en önemli etkenlerdendi.
Bu maçı izledikten sonra gençlerimizin mücadelesi kadar bu maçın taktiğini ortaya çıkartan teknik kadromuzun da takdir edilmesi gerektiğini söylemeden edemeyeceğim.
Bu futbolu oynamaya ve oyun taktiğimizdeki küçük birkaç revizyondan sonra bu takımın ilk devreyi sıralamada iyi yerlerde bitirebileceğine inancımda tam,
Bu maçı yorumlayanların maçın skorunu “nasıl olur” ya da “bu bir futbol mucizesidir ve futbol da mucizeler çok sık gerçekleşmez” ya da Coşkun Demirbakan'ın maç sonrası açıklamasında dediği “bu bir iş kazasıdır” gibi beylik laflar ile açıklamaya çalışmalarını ise anlamakta güçlük çekiyorum açıkçası, bu takımın geçen sezondan beri aradığı “oyun ruhu “ eksikliği vardı, artık bu ruha da sahibiz.


BOLUSPOR: 2 - KOCAELİSPOR: 2

Stat: Bolu Atatürk

Hakemler: Süleyman Abay, Şenol Ersoy, Volkan Akçit

Bolu spor: Atacan, Hüseyin, Erhan, Serdar (Dk 73 Fatih) , İlhan (Dk 73 Uğur ), Erman (Dk46 Erdem ), Bilal, Adem, Ömer, İbrahim, Cemil

Kocaelispor: Metin Erol, Emirhan Önder, Cem Sinan Vergül, Burak Halil, Mehmet Öztonga (Dk88 Koray Göksu), Onur Alkan, Bilal Turgut, Harun Eren,(Dk.62 Hamza Mutlu), Gökhan Meral,(Dk 77 Yunus İlgen), Uğur Daşdemir, Serdar Topraktepe

Goller: Dk. 2 ve Dk. 78 Ömer (Bolu spor), Dk. 12 Harun, Dk. 68 Gökhan (Kocaelispor)

Sarı kartlar: Dk. 77 Metin, Dk. 52 Emirhan, Dk. 74 Burak, Dk. 81 Bilal, Dk. 41 Harun, Dk. 45 Serdar, Dk. 89 Yunus (Kocaelispor), Dk. 89 İbrahim, Dk. 90 Cemil (Bolu spor)
TAKIMIMIZIN SAHA İÇERİSİNDEKİ YERLEŞİMİ