9 Eylül 2009 Çarşamba

PHOENİX'İN RUHU


İbranice “Anak”, uzun boyunlu dev, gerdanlık takmak, boğmaktan. Mitolojik bir dağ olan Kafdağı’nda yaşadığına inanılan mitolojik bir kuş’tur.Doğu mitolojileri ve efsanelerinde Sirenk, Simurg, Zümrüd, Zümrüdü Anka, Tuğrul, Anka-yi mugrip, Huma Kuşu, Devlet Kuşu, Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) Batı kültürlerinde ise Phoenix adlarıyla anılır. Adı uzun boynu veya boynundaki beyaz halkadan gelir. Her hayvandan bir iz taşıyan, rengârenk tüylü, yüzü insana benzeyen mitolojik bir hayvandır. Bazı kaynaklara göre sesi de güzeldir. Daima tektir ve erkektir. Ömrünün sonuna gelince bahar ağacı yapraklarından yaptığı yuvasını ateşe verip kendini yakarak, yeniden dünyaya gelir. Yeniden dünyaya gelen kuş kuvvetlenince babasının küllerini Mısır’daki Heliopolis’e götürerek güneş sunağına bırakır. Bu anlatının pek çok versiyonu vardır. Anka’nın ölmek için Mısır’a gittiği de söylenir. Hatta hala Mısır’ da ara sıra görüldüğü rivayet edilir. Batı’ da M. Ö. V. yy’ dan itibaren mitolojik anlatımları başlayan Anka kuşu Hıristiyanlıkta yeniden dirilmenin sembollerinden biri olarak görülmüştür. Araplar arasında Anka hikâyesi Semender ile karıştırılır. Semender de bazen kuş olarak tasvir edilir. Çin mitolojilerinde dans ve müziğin icadıyla ilgili bir kuş olarak tasvir edilir. İran mitolojisinde Simurg’un yeri Kafdağı’dır. Hem ruhun ölmezliğinin hem de yeni yılın simgesi olarak da düşünülür.

Hikâyesi ise söyle rivayet olunur;

Kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı' nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...

Kuşlar Simurg' a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg' u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg' un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg' un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş yıkıntılarını özlemiş,
Balıkçıl kuşu bataklığını,
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yok oluş" ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki;
"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.
Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg' muş. Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...




bu haftaki bolu ile oynadğımız müsabakayı izlerken aklıma geldi bu hikaye daha önce körfez.org'a bu hikayeyi eklemiştim.
tıpkı hikayedeki gibiydi, yokoluşunu kabullenmemiş bir takım gördüm ben bu hafta sahada, acı çekerek, sakatlanmak pahasına saldıran, direnen bir takım, doğdukları yılların bir önemi yok, ya da oynadıkları mevkinin yürekleri ile oynuyorlar bu oyunu,
yok olsalarda küllerinden doğacaklarına inancım tam...

Sizinle gurur duyuyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder