28 Eylül 2010 Salı

beklenen yazı kulübün resmi sitesinde yayınlandı, adamına göre 1 kilo kına yada bir dirhem helva dağıtımı başlayacaktır, tarih 31 ekim...


27 Eylül 2010 Pazartesi

duruş bozukluğu,

b.beld. adıyla bir açıklama yapıldı hafta içi, şimdi detaylarını buraya taşımak istemiyorum merak edenler için buradan link vereyim.

birde bu açıklamanın merkezine duruş diye bir kavramı yerleştirmişler ya gelde sinir yapma, bu duruş değil ki şüphesiz duruş bozukluğu...

düzgün duruşa bir örnek vererek yazımı noktalamak istiyorum, çok farklı ve uçuk bir örnek değil uzakta değil bize kardeşimiz antalyaspordan;

Büyükşehir Belediyesi köprülü kavşak reklam alanlarını Antalyaspor’a devretti

Büyükşehir Belediye Başkanı ve Antalyaspor Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın ile Antalyaspor Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Akıncıoğlu’nun imzaladığı protokolle köprülü kavşakların reklam alanları 3 yıl süreyle Antalyaspor’a devredildi.

İmza töreninde konuşan Başkan Akaydın, protokole Antalyaspor Vakfı Başkanı sıfatıyla imza koyduğunu belirterek, “Antalyaspor geçmişinde mali yönden çok sıkıntı yaşamış bir kulüp. Antalyaspor’u sabite yakın bir geliri olan, kolej niteliğinde bir kurum haline getirmek, yapacağımız en büyük iyilik olur diye düşünüyorum” dedi.

bu haberin devamı için aşağıdaki linki takip ediniz.
http://www.antalya.bel.tr/tr/bel_guncel/haber_detay.cfm?sayfa=8359

17 Eylül 2010 Cuma

gül biter stayla...



bu olay adliyelik olmuş yorum yazmak yanlış olur ama dün herşey sütlimanken bir gün sonra başkanla papaz olmanın ardındaki gerçekler yakında ortaya çıkar.

dip not: muammer başkanın vurduğu yerde gül biter stayla...

16 Eylül 2010 Perşembe

para göründü...


foto kaynak: korfezliyiz.net

basın açıklaması yapılıyor tesislerde, yatırımcı fuat donay, kulüp borclarını futbolcular ve kulüp çalışanlarından başlayarak ödemeye başlayacağını açıkladı,

hadi hayırlı olsun

14 Eylül 2010 Salı

otomat futbol yada para-çokomel eğrisi

Ne kadar para o kadar köfte, gibi güncel hayatta sıklıkla duyduğunuz bir sözcük ile açıklanacak kadar basit bir gerçek olarak duruyor önümüzde,
bu takımın alacağı galibiyet bir otomatın önüne elinizde bozuk paranızla gidipte para atmadan önce ürünü alacağınız gözde bulduğunuz bir "beleş" ürün kadar sevindirebilir, çünkü bir daha bu şansı yakalayamayacağınızı bilir ve o "beleş"in tadını çıkartırsınız, üstadında belirttiği gibi para-çokomel eğrisine geldi çattı sonumuz istemesekte futbolun gerçeği bu,

Biz bu takımı yürekten sevenler olarak tribündeki varlığımız ile bu işten para kazananların aynı ortak paydada buluşmaları gibi bir imkanın olmadığını hatırlamakta yarar var belki de,

-her ne kadar bizde bu formayı bu renkleri seviyoruz mücadele ediyoruz- falan filan deselerde, iş para-çokomel eğrisine geldiğinde işin gerçek yüzü çıkıyor ortaya,

  • daha ne yazılır ne söylenebilir, takım iki gün sonra fifa tarafından küme düşürülecek, toplamda 860000 euro borç nedeniyle işte gerçek bu, oynamayan adamlara para var ama kadroya yok,
  • parası olan bir yatırımcı bulundu ama bu durumuda iki defa denemiş bir camia olarak pekde umutlu değiliz,

maçıda yazmak isterdim ama, maça giden arkadaşımın "şutumuz yok abi sana ne anlatayım ben patatese bağladık maç sonu....küfür.....küfür....küfür.... " özetini alınca bende patatese bağladım.


Para Çokomel Eğrisi
Yükleyen ugur1984. - Daha fazla komik video için tıkla.

13 Eylül 2010 Pazartesi

3.HAFTA

DARDANELSPOR A.Ş. - TOKATSPOR [1-0]

PURSAKLARSPOR A.Ş. - KONYA TORKU ŞEKERSPOR [2]

BELEDİYE VANSPOR - Ş.URFASPOR [1-0]

TARSUS İDMAN YURDU - SAKARYASPOR A.Ş. [1-0]

TÜRK TELEKOMSPOR - KOCAELİSPOR [BANKO 2]

FETHİYESPOR - PENDİKSPOR [BANKO 1]

ADANA DEMİRSPOR - 1461 TRABZON [BANKO 1]

OFSPOR - ELAZIĞSPOR [0-2]

EYÜPSPOR - BALIKESİRSPOR [0-2]

7 Eylül 2010 Salı

siz değil forma güzel

bu haftanın belki de tek göze batanı formalardı,
lescon ile anlaşınca takım biraz içim burulmuştu,
bu formayı beğendim, ama sadece formayı,
içindekilere söyleyecek bir şeyim var,
"bu hafta sahaya ruhlarınızı da alarak çıkın."

müzik kutusu

her daim baş ucundan ayırmadığı müzik kutusunun kapağını tekrar açtı. Bu sabah, uyandığı anda kafasını çevirip
göz teması kurmuştu kırmızı kutuyla ama kapağını açmak için kalkıp ılık bir duş alması ve temiz kıyafetlerini giymeyi beklemeliydi.

nedense bu ritüeli her hafta tekrarlardı, -her pazar- diğer günler hiç yanına sokulmaz, görmezden gelirdi hatta,
parlak kırmızı kutuyu;

haftada bir, denemek için iyi bir zamanlamaydı, ayda dört yılda elliiki diye geçirdi içinden,

bozuk olduğunu kabullenemiyordu bir türlü, bunu kabullenmesi o güzel müziği tekrar duyması o balerini tekrar
görmesi demekti, ama bozuk olduğunu bir türlü kabüllenemiyordu işte, -bozuk olamazdı-

......

yine bir pazar ama farklı bir pazardı, giyinmeden yataktan kalkar kalkmaz, daha yatağın sıcağı sırtında dururken,
o minik kilidi kaldırıp kapağı hafifce kaldırdı, yine mağluptu...
ama bu sabah farklıydı herşey, giyinmeye dahi vakit yoktu,
sabırsız bir çocuk gibiydi koşa koşa çıktı evden iki eliyle sıkı sıkı tutuyordu, kırmızı kutusu hayatının en değerlisiydi,
bir kaç sokak geçti saatçinin kapısında durdu, nefes nefese kalmıştı,
saatçi daha yeni açılmıştı,
ihtiyar saatçi bir adama bir elindeki kutuya baktı, elini uzattı,
bir soruyu bile çok görmüştü, yüzünde minik bir gülümseme vardı,
usulca ters çevirdi kutuyu boynunda asılı duran anahtarı usulca yerleştirdi kutudaki minik yuvasına,
bir kaç tur çevirdi,

aldığı yere avuçların içerisine koydu usulca, kapağın altın sarısı kilidi gözlerini kamaştırıyordu sanki,
derin bir nefes aldı, kilidi usulca kaldırdı, kapağı hafifce araladı, mekanik bir "tık" ses geldi önce,
sonra o güzel müzik yükseldi kutudan, balerin döndü döndü, durdu....

nedense kendimi buluyorum son zamanlarda bu hikayenin bir kısmında, bir umuttur gidiyor içimde,
romantik kaygılar, şairane finaller mi arıyorum, -evet-

oysaki belimize kadar b.ka batmışız, yediğimiz yumruklardan ayağa kalkmayı unutmuşuz;
yoğun, kıvamlı bir sis bulutu nefes almamızı dahi güçleştiriyor sanki...

stadı "terk" ederken, hemen önümde ağlayan adam vardı,
bu romantizm mi? bilemedim ...
ama aşk olduğu kesindi işte,

sahanın en mahrem yeri olan filelerin içine o top düşmüştü bir kere...

-golden sonra-

bir an kendime geldim o uzun topta adamı savunmak yerine topu takip etmeliydi aydın, golden sonra kaleciye ters ters bakıp, formanı
çekelemekle sorun çözülmüyor artık,
hızlanan adımlar, sinirle yükselen homurtu, öfkeli kalabalık, ağlayan adam...

oysaki rakip ikinci devreye bir puana oynamayı tercih ederek başlamıştı, ama bizde bir tercih dahi yapılmamıştı;
tercih belki en başında yapılmıştır,

6 Eylül 2010 Pazartesi

OoOo....OoOo tükçançiyooo... ?!?!

aslında bu durum bir kaç hafta önceye dayanıyor oğlum tükçançiyoo... diye bağırarak kanepelerin üzerinden atlamasıyla başladı herşey
-tükçançiyoo ne oğlum,
-onlar uçuyo,
-kimler ???
-onlar işte,tükçançiyooo.
-"aha gene atladı"

neyse ki yunanistan maçını izlerken çözüldü büyük sır, 3 yaşındaki bir çocuğun spora bakış açısı OoOo... OoOo... tükçançiyodan ibaret :)

mevzuyu basketbolla bağdaştıramıyor ama, düny
a basketbol şampiyonası ise "biko basket onun için" :)

kocaeli tarsus maçını yazasım yok pek... belki bir iki gün sonra,


Turks are flying - Türkler uçuyor
Yükleyen freepasscomment. - Güncel haberleri izleyin